“…telkin ettiğimiz duyarlığın, terennüm ettiğimiz hakikatin hangi kalpazanlıklara zemin kılındığını yaşayarak gördük.” Kervan da duruyor dağlar da… Göçüp giden bir şeyler var, orası kesin. Hiçbir duaya âmin diyemeyip ellerimizi yüzümüze süremememiz boşa değil. Allah’a güvenimiz tam, gelgelelim ellerimizin temizliğine kefil olamıyoruz. Hiçbir yerimiz acımasın diye kendimizi nasıl da budadık. Nerede şimdi çektiğimiz derin nefesten sonra gelen rahatlık, nerede yitirdik sekînet getiren ağlamayı… Yutkunamadığımız şeylerin getirdiği acıları ne vakit sindirdik… Nefsimize kemik gösterilmeden o salyalı bir köpek mi değil mi anlamamamıza imkân yokmuş, gördük. İnsan içinin ücralarını bilse kendi yüzüne bakacak yüzü kalmaz hâlbuki. Bildik. Ölüp gidenlerin ardından hissettiğimiz boşluk, evvelden ölüp gitmiş olmalarına şükretmeye evrildi. Zira yaşasalar neye dönüşebileceklerine dair bir eminliğimiz kalmadı. İyi bildiğimiz ölülerimize “keşke yaşasalardı” dedirtmeyen bu…
" Karga Tulumba da Denebilir! "