İçeriğe geç

Ay: Kasım 2022

Ağaç Gölgesi

*kekeme -son “…dile gelen her şey ölmek bahasına geliyor. Her gelen katledilmiş hakikatin mumyasıdır.” Bütün bu kekemelikler en nihayetinde kırık dökük bir hikâye oldu. Umulur ki döküklükler tez vakitte toparlansın. Kırıklıklar batacak olsa da insandan insana vadedilen; her şeye alışabiliyor olmak hali diri tutacaktır muhakkak. Her şeye rağmen doruklara tırmanabilirdi yine de insan. Aksi oluyor diye kimse kimseyi kınamasın lütfen. Çünkü çıkarken o dik yokuşlarda durdurulmak ve beklerken bacaklarının titremesini istemez kimse. O dik yokuşların, nefesini kesen yerlerinde soluğundan arta kalan boşluklara neyin dolacağını kestirememenin göz korkutuculuğu da cabası. Can acısı hali değil kastım. İnsan neye dönüşeceğini bilemiyor. Canavarlaşacaksam da buna itilmek istemem, canavar olmayı dilemek isterim. Neye dönüşeceğini bilemeyen insan, her ne kadar şerh düşse de başka tahayyüllerdeki halini…

Geriye Alınmış Defter

“Koyup zarfın içine, üstünü acıyla pulladım…” “Ellerin mektubu gelsin okunsun, eksik olmasın. Ama şu hançeri göğsümden uzak tutun.” derdi. Haklı da…  Cümleleri taşıyamayan birine, “bu” hançer ağır gelir, göğüs kafesini söker. Böyle vakitlerde hep sıtma titremesi hasıl olur. Hiç sektirmez, gelir. Çünkü “sokulmanın” -hele ki hançer olarak sokulmanın- kelime olarak edilgenliğinden midir bilinmez ama o edilgenlik halinin barındırdığı farkında olmama durumu insanı ürkütüyor. Ve böyle şeyler hep gece olur, kimse olmaz, kimsenin sesi çıkmaz. Köpekler bile havlamaz. Sanki gece, bütün mahalleliyi tek tek elleriyle boğup öldürmüş gibi gelir insana. “Bu gece bambaşka bir gece olabilir” diyerek girdiğin böyle bir gecenin sabahında, güneşe dönüp “bak bu benim yüzüm, bunu da aydınlat” diyecek mecalin kalmayabiliyor. Yüzün güneşe hasret çıktığın bir sabahta, güneşini…