İçeriğe geç

Ağaç Gölgesi

*kekeme -son

“…dile gelen her şey ölmek bahasına geliyor. Her gelen katledilmiş hakikatin mumyasıdır.”

Bütün bu kekemelikler en nihayetinde kırık dökük bir hikâye oldu. Umulur ki döküklükler tez vakitte toparlansın. Kırıklıklar batacak olsa da insandan insana vadedilen; her şeye alışabiliyor olmak hali diri tutacaktır muhakkak. Her şeye rağmen doruklara tırmanabilirdi yine de insan. Aksi oluyor diye kimse kimseyi kınamasın lütfen. Çünkü çıkarken o dik yokuşlarda durdurulmak ve beklerken bacaklarının titremesini istemez kimse. O dik yokuşların, nefesini kesen yerlerinde soluğundan arta kalan boşluklara neyin dolacağını kestirememenin göz korkutuculuğu da cabası. Can acısı hali değil kastım. İnsan neye dönüşeceğini bilemiyor. Canavarlaşacaksam da buna itilmek istemem, canavar olmayı dilemek isterim.

Neye dönüşeceğini bilemeyen insan, her ne kadar şerh düşse de başka tahayyüllerdeki halini kabullenip gitmeye razı oluyor. Gelgelelim kimseye farklı kimlik verilmiyor. Sesinden tanınacaksın. Kimseye başka bir yüz verilmiyor. Gülümsemenden tanınacaksın. Kimseye başka bir göz verilmiyor. Gözyaşlarından tanınacaksın. Bir keresinde şöyle demiştim; “Seni, hiç olmadığın bir “sen” ile muhatap etmişler ve sen ona karşı kendini savunmak ile söndürmüşsün göğsünü.” Ne boş bir çabaymış halbuki.

O hiç olmadığın “sen”i kabullenmenin, en az zarara razı oluş olduğunu görüyorsun. Ama savunurken katlandığın bütün sıkıntıların bir şeylere değer olduğunu görememek, terk ettiğin yüzünün ilk başlarda hep gözünün önüne gelecek olması, en sonunda da o yüzü unutacak olman, bunların hiçbiri sönmüş göğsüne nefes vermeyecek. Onunla yüzleşemiyorsun da zaten. Bak, şimdi bile ikinci tekil şahısla hitap edebiliyorsun. Edebiliyorum. Sen yüzünü unutacak olsan bile tedirgin yürüyüşünü görenler şöyle diyecekler; en az zararın karşılığında gerçeğini veren insan.

“Hiçbir zaman inandıramadım seni sıradan bir hayata razı olman gerektiğine. Hiçbir zaman inandıramadım seni, o sıradan hayatta benim de bir yerim olması gerektiğine.”

Saçlarına düşen akları sayarak anlamaya başladığın hayat, saçlarında kalan karaları sayacağın vakitlere evriliyor. Böyle vakitlerde, insanın dinginlik arayışı ve karşısından da bunu talep etmesi çok görülmemeli. “Her şeyin birden unutulmasına çok ihtiyacımız var” diyordu yazar. Kurduğu ve kalbinde bir leke olarak taşıdığı öfkeler de dahil. Öfkelerini silince mutlak bir huzura kavuşamıyor insan ama o yorgunluğunun gidişi avutuyor bir nebze.

Ben de isterdim, bu ırmak rüyalarımı taşıyıp da denize döktüğünde, deniz bir kez olsun göğü bırakıp rüyalarımdaki renklere bürünsün. Son durağı olmadan giden tren olayım ve hiçbir yolcuya geç kalmayayım isterdim. Çölde tüfeğimi başımın altına koyarak toprağa uzanan fedai olup, sardığım tütünü içerken göğe bakarak mırıldandığım türkü bugünlere ulaşsın isterdim. Her şeyi düzeltebileceğime ve halledebileceğime dair on yedi yaşlarımda var olan ama hiç farkında olmadığım süper kahramanlık zannımın, zan olmamasını nasıl istemem… Gösteride uçurduğu kadının aslında uçmadığını bilen ve bu durumun kendisine çok koyduğunu itiraf eden filmdeki sihirbaz gibi kim istemez kadının gerçekten uçmasını…

Gel gör ki sıradan insanlarız. Ama sıradanlığın fevkaladeliğini de geç fark eden insanlarız. Her şeyin üzerinde yük olması, omuzlarının çökmesi, sesinin kırılması, gözlerinin hiçbir göze değmemesi bunu kabullenmemekten. Her şeyin sonunda insanı huzura kavuşturacak olan şey de ne vadedebileceğini, gücünün neye yettiğini bilmek ve bundan emin olmak. Kalbini karartmadan gelen herkese ağaç gölgesi serinliği ve sakinliğinden başka vadedecek bir şeyimiz yok. Zira yazarın da dediği gibi her ne kadar sıradan olsak da “…cevher kararmadıkça, her hayat için tetikte duran bir mucize vardır.”

SON

*Kekeme dizisi burada son bulmaktadır. Esasında bu yazı dizisi ilk “Kekeme” yazısından sonraki yazıya başlık bulmayıp “Kekeme-II” dememle başladı. Sonra bir fikri takip ile birbirine ulandı yazılar. Bir önceki yazıya “Kekeme-X” deyip on numaralı formayı vermeyi unutsam da bu son olduktan sonra hiçbir sayının da önemi yok sanırım. Sabır gösterip okuyanlara, sıkılıp kapatanlara, göz ucuyla bir bakıp çıkanlara saygılar.