İçeriğe geç

SIR-I

“Senin bana bir sır vermeni beklemiyorum, benim sırrımı dinlemeni istiyorum senden. Zira bu kadar temiz ve güvenli bir gemiyi bulmak kimi sevindirmez ki”

“Gözüm arkada kalmayacak” dedi adam. Sayısız kez söylenilen ve işitilen bu cümlenin anlamı ve ağırlığı üzerine çok düşünmemiştim. İnsanın, gölgesinden gayrısını götüremeyeceğine olan inancımdan mütevellit gözünün arkada kalıp kalmamasına kıymet vermemiş de olabilirim. Herhangi bir zorlukta kendisine vakitsiz ölüm dilemeye meyyal insanın gözü arkada kalmalı aslında. Kalmalı ki ardını ve arkasını düşünmeli. İnsanın gözü, ancak cinnet getirmeden arkada kalmaz. Bu sebeple hayatın, başka bir hayata yahut hayatlara ulanarak yaşanılabilir olduğunu düşünüyorum.

Ulanmanın, bulanmaya tevil edilmediği bir zeminden bahsediyorum. Yani insanın kendisi ve başkası yahut başkalarıyla beraber kendisi olduğu bir yaşanmışlık. Birbirinin yanında ama birbirine hiç karışmadan akan iki nehir değil kastım. Yolun inceldiği yerlerde, dereleriyle birbirlerini besleyen ve birbirlerine karışan, yolun ayrıldığı yerlerde beslendikleriyle gürül gürül aynı denize akan iki nehir. Yazarın biraz da “İstiyordum ki seyircisi olduğum her şeyden senin hissen kadarını da göreyim, ayırayım ve yolumuzun birleştiği bir noktada sana aktarayım.” dediği.

Şöyle diyordu başka bir yazar; “Ben ömrümde bu “dişlenmiş elmadan” daha dehşetli bir aşk mektubu duymadım.” İşgal altındaki yurdunda, cephede hayata tutunmak bu. İnsan böyle yaşar ve böyle büyür. Değer verdiklerinin hayatlarının her zerresine dokunanlarla ve onların dokunduklarıyla.

İnsan, karşısındaki duvarda taşların arasından çıkıp gelen çiçeklerin yolculuğunu da merak etmeli.  Bu yüzden dişlenmiş elmanın çok bir önemi yok.  Zira kimi aynı göğü paylaşmakla ünsiyet kurar, kimi de kendisini aynı göğün altında yaşadığına inandıramaz. Ne dişlenmiş elma ne de saklanmış saç bu yüzden anlaşılmıyor artık. Ve anlaşılmamak insanı kıran bir şey olsa gerek.

İnsan insana hep doğru bir yerden seslenmek ister. Genzinde tıkalı hıçkırıkları taşırken, üstüne dilinin ucundaki cümleleri de ağzına tıkanmasın ister. Anlaşılmamanın kırgınlığını kaldırabilir insan. Dinlenilmemenin yılgınlığını atamaz. Yorgunluk değil kastım. O başka bir şey, hak edilebilir bir şey.

Yılgınlık demişken, bu kelimenin yorgunluğu değil de yenilgiyi anıştıran bir tarafı var bende hep. Kutsanmış yenilgilerin uyuşturuculuğundan olsa gerek. “Yine yap, yine yenil” değil de “sen hep yenilmelisin, muzafferiyette ne yapacağını bilemezsin” yakıştırması. Kutlu yenilgilere inanmıyorum bu yüzden. Yenildiysek yenilmişizdir.

Neyse mevzumuz bu değil. Görünen şeylerin her daim görünmeyen bir şeylere işaret ettiğini düşünen birisi için normal konuyu bu kadar dağıtmak. Ben yine nehirlere güvenmeye devam edeceğim. Zira ondan başka sırrımı verebileceğim serinlik, rüyalarımı anlatabileceğim berraklık, gözüm arkada kalmadan girebileceğim bir duruluk yok.