İçeriğe geç

Senin Düşünde

“…telkin ettiğimiz duyarlığın,

terennüm ettiğimiz hakikatin hangi kalpazanlıklara zemin kılındığını yaşayarak gördük.”

Kervan da duruyor dağlar da… Göçüp giden bir şeyler var, orası kesin. Hiçbir duaya âmin diyemeyip ellerimizi yüzümüze süremememiz boşa değil. Allah’a güvenimiz tam, gelgelelim ellerimizin temizliğine kefil olamıyoruz. Hiçbir yerimiz acımasın diye kendimizi nasıl da budadık. Nerede şimdi çektiğimiz derin nefesten sonra gelen rahatlık, nerede yitirdik sekînet getiren ağlamayı… Yutkunamadığımız şeylerin getirdiği acıları ne vakit sindirdik… Nefsimize kemik gösterilmeden o salyalı bir köpek mi değil mi anlamamamıza imkân yokmuş, gördük. İnsan içinin ücralarını bilse kendi yüzüne bakacak yüzü kalmaz hâlbuki. Bildik.

Ölüp gidenlerin ardından hissettiğimiz boşluk, evvelden ölüp gitmiş olmalarına şükretmeye evrildi. Zira yaşasalar neye dönüşebileceklerine dair bir eminliğimiz kalmadı. İyi bildiğimiz ölülerimize “keşke yaşasalardı” dedirtmeyen bu kaypak zemine nereden düştüğümüzü bilemiyoruz. Ama alacaklıyım. İyi bildiğimiz insanların dönüp dolaşıp bizi uğrattıkları hayal kırıkları için yakalarına yapışıp “ne vardı ulan ne vardı umutlarımızı ufalayıp yok edecek” diyeceğim. Belki o zaman ağlayabilirim.

“Beterin beteri var” diye diye kötü haller içerisinde bir kötü hale razı olma, namussuzlar içerisinden bir namussuzu tercihe mecburiyet hissetmenin sonu yoktu, bilemedik. İnsan, vaktinde es geçip sustuğu şeylerin, gözünü kaçırıp da kendi şahitliğine düştüğü şerhlerin kendisini artık hiçbir şeye konuşamaz hale getireceğini bilmiyor. Yazarın bir şeyden bahsederken “insani olan” dedikten sonra parantez içerisinde “müsbet anlamda” yazmasını anladığım vaktin, yüreğimdeki titreşimin yokluğunu anlamama denk düşmesi tesadüf değil.

Yıllarca konuşacağımız anı kolladık. Evet “konuşacağımız anı kollamak” diye bir şey var, karşıya atlamak gibi bir şey. Tam uca kadar geliyorsun ama tekrar gerilmek için bir daha geriye adımlıyorsun. Böyle böyle kelimelerini boşluğa döküyor insan. Çok zaman oldu; şöyle uzun uzun dalıp gitmemiz sebebiyle üstümüze sigara külü düşmeyişi. Hatırla; düşünürken parmaklarını yakardın. Şöyle diyordu kitabın sonunda “hür olan insanların ülkesindeyim ve ben de hürüm işkenceye uğrama korkum yok ama yine de yaşama sevincim yok.”

Bazılarında, ruhumuzun tam aksi bir şey görürdük eskiden. Ve o şey bize önce nerede durmayacağımızı, sonra da nerede durmamız gerektiğini gösterirdi.  Şimdi tevillerden yol yapmış yürüyoruz yitikliğimize. Kapılardan sessizce ölmek adlı bir kapı beğendik ve ardına sığındık. Ama çok kısık kalsa da sesimiz umuyoruz; bir gün bir “Ömer” hışımla gelse, ardına sığındığımız bu kapıyı çalsa ve dese; “artık korkup saklanmamıza gerek yok”.

“…sen bir düş imişsin kuşluk çağında…”

Sen bu satırları okurken, rengi, mevzii ne olursa olsun sesi kısıkların, elinden bir şey gelmese de “kalbini lime lime edenlerin”, “yenildiğine değil de haklı oluşuna” yananların, hüzünlü kalplerini yine dönüp dolaşıp kendi başlarına saranların kendilerini aynı gölgede bulduğu bir çağda beni de en azından o gölgede görmeni diliyorum. Hiçbir şey yapmadım diyemem ama hep elimden geleni de yeterince yapamadığım hissiyle yaşadım. Sana olamadıklarımı olman ya da yapamadıklarımı yapman gibi bir borç bırakmıyorum. Sadece sana borçlu olduğum o kadar çok şey var ki şimdi anladığımı bilmeni istiyorum.

Bende “sevgisini üç bin yıl sonra doğacak torununa yollayan” şairin kelamını yahut kuvvetini bulamazsın. Pazarcılıktan gelseydim ayak izlerimi görebileceğin, üç tekerlekliyle adımladığım şehrin sokaklarında beni aramanı isteyebilirdim. Ya da biyografik bir yaşamım olsaydı beni yazan satırlara yalan payını da vererek kitaplarda beni okumanı isteyebilirdim. Konuşacak mecalim yok, sadece yazdığım satırlar var. Bastığım yerlere belki sen de basarsın diye… Beni özlersen oku diye yazdım ve yazacağım. Bende kuruyan ne varsa, bende çorak ne varsa hepsine berrak bir su gibi yürümeni diliyorum. Seni beklerken yaşadığım heyecan, korku, mutluluk, ümit hepsi gözlerime hücum ediyor. Yaşlarımı okuduğun satırlardan silmeni diliyorum çocuk.