İçeriğe geç

Yazar: Hamza Agholu

Deve dikenlerine inat!

Bir çocuk varmış… Bacağında kısa don, ayağında spor ayakkabılar… Öyle spor ayakkabı dediysek eskinin pahalı, bugünlerin ayağa düşmüş ayakkabılarından bahsetmiyoruz elbette. Öyle pazardan alınmış alelade ama bir o kadar da özel ayakkabılar onlar. Neyse efendim, çocuk elinde bir top, yüzünde gülümseme ile merdivenlerden koşa koşa iniyor. 1 saat sonra.. Çocuk elinde aynı top ve merdivenlerden çıkıyor. Bu sefer koşmuyor, adeta sürünerek çıkıyor merdivenleri. Yüzü yerleri süpürüyor derler ya işte aynen öyle bir halet-i ruhiye içinde. Bir terslik olduğu hem yüzünden hem kıyafetlerinden gayet iyi anlaşılıyor. Henüz üstü bile kirlenmemiş! Eve geldiğinde çamur, toz, toprak ile “kirlenmek güzeldir” sloganının hakkını sonuna kadar veren çocuk, bugün tertemiz kıyafetlerle eve çıkıyor. Sizin anlayacağınız topun da çocuğun da havası yok. Anadolu’nun küçük bir şehrinde…

Öksürmek İsterken Ciğerlerim Döküldü..

Adam her Türk gencinin en büyük fantezisi olan hayalini gerçekleştirecek olmanın mutluluğu içinde atletle televizyon karşısına oturdu. Sehpanın üstünde kuruyemiş, kola, sigara, meyve tabağı hazırdı. Evde yalnız başına oturup, hiç yerinden kalkmadan hemen hemen bütün  temel ihtiyaçlarını karşılayabileceği ortamı bulmuştu. Kısacası Nirvana’ya ha ulaştı ha ulaşacaktı.

İşte o an! Reklamlar…

Kurallara uymak konusunda oldukça başarısız olan bu milletin bir parçası olan yayıncılar, reklamlar konusunda verilen süreyi sonuna kadar ve bir saniye artırmadan kullandıkları için tebrik edilmeyi sonuna kadar hak ediyorlar.

Biz İnsan Değiliz Trabzonluyuz!

“Amazon Ormanları’nda bir kelebeğin kanat çırpması, ABD’de fırtına kopmasına neden olabilir. Farklı bir örnekle bu, bir kelebeğin kanat çırpması, Dünyanın yarısını dolaşabilecek bir kasırganın oluşmasına neden olabilir.”* Bu teoriyi en gerçek manasıyla içselletirmiş insanların başında bugünlerde herhalde bir ABD dış politikasının belirleyicileri bir de biz durumdan vazife çıkarıcılar bulunmaktayız. Hatta onlar için bu durum son birkaç yüzyılın gerçeği! Bizim için ise kadim bir geleneğin ürünü olarak sırtımıza doğrudan yüklenmiş. Durumdan vazife çıkarmak… En iyi yaptığımız iş herhalde bu olmalı! Herkesin hayatını ve ideallerini gerçekleştirmek için ifa ettiği bir meslek olsa da hayata karşı tavır noktasında geliştirdiği en büyük aksiyon zincirini bu hissiyat oluşturuyor. Bu hissiyat diğer duygularımıza yön veriyor ve hatta hayatımızı ciddi anlamda şekillendiriyor. Durumdan vazife çıkarırken çok mu…

Ölü sayısını söylemeye dilim varmıyor!

 

İçimde fırtınalar kopuyor.

Genelde böyle derler ama benim haleti ruhiyemi anlatmakta yetersiz kalıyor. O yüzden yüksek müsaadenizle bir değişiklik yapıyorum.

İçimde depremler oluyor.

Galiba bu yerli yerine oturdu.

İçimdeki düşünceler de sallandıkça yerine oturuyor.

Deprem deyince insanın içini garip bir ürperti alır. Bana hep deprem aklıma gelince komik gelecek ama dışarı çıkmak değil de binanın en üst katına çıkmak mantıklı gelmiştir. Olası bir yıkımda en üstten pencereden adımını atarsın çıkarsın diye düşünmüşümdür. Ya bina yana yıkılırsa derseniz! Hayırlısı…

Gazetelerde manşetleri kim atıyorsa oldukça başarılılar bu konularda. Hemen yapıştırıyorlar: “ Ölü sayısını söylemeye dilim varmıyor!”. Ayrıntıları okumadan önce dedim herhalde devlet yine Uludere’yi bombaladı.

Cehaletime bakmayın. Hastaneyi evim belledim son zamanlarda. Evdeyken bile sorana gayrı ihtiyari olarak hastanedeyim diyorum. Şimdi mi? Şimdi de hastanedeyim. Hatta yarın da buradayım. Beklerim! Her saat çayımız da size ayıracak vaktimiz de olur.

Oku da adam ol!

İşte Türkiye’nin geleceği!

Baksanıza, bu ortama alışkınlar ki gayet mutlular! Geleceğimizi nezaretlere hapsetmeyelim!

Bu yaştaki çocuk suçtan ne anlar?

Çocukları değil, arkasındaki suçluları yakalayın!

Çocuk işte! Nezarette bile kamerayı görünce gülüyor!

Polise bak! Hem içeri atmış hem de şapkasını takmış çocuğa!

Vs. vs.

Uzadıkça uzar bu muhabbet. İşin özü bu fotoğraf NŞA (Normal şartlar altında)’da bir okulun internet sitesinde unutulmaya mahkûm olacaktı. Ta ki çocuklarını nezarette gören aileler ortalığı ayağa kaldırana dek! Bu fotoğrafı çekenler bilmiyorlar mıydı ki hala Türkiye’de sağduyu sahibi ebeveynler var? Demek ki bilmiyorlarmış ama artık öğrendiler hem de ünlü oldular.

Bunlar Türkiye’nin aydınlık geleceği olan çocuklarımız! Bu çocuklardan bazıları SBS mi OKS mi neyse işte, o sınavda başarılı olacak. Bazıları YGS’ de de başarılı olacak. Daha sonra üniversiteyi başarılı bir şekilde bitirecek. Sonra mı? Sonrasını bu memlekette bilen yok.

Anneme açık mektup

 

Değerli Anneciğim

Erkek evlat olarak anne olmanın ne demek olduğunu anlayamayacağımızı her seferinde söylüyorsun. Ne demek istediğinin gerçekten farkındayım. Bu konuda açıkçası yapabileceğim de çok fazla bir şey yok. Hatta hiçbir şey yok! Üzülüyor muyum bu konuda bilmiyorum. Ama biliyorum ki sen de baba olmanın ne demek olduğunu bilemeyeceksin. Sanki sen biliyorsun diyeceksin. Bilmiyorum! Ama şansım var.

Ankara’ya giderken araya sıkıştırdığın elmaların ve çikolataların esrarını çözmüş olmanın rahatlığı içindeyim. Burada pek çok Yörük tanıdım. Ben bizleri, sırf şehir hayatına tamamen geçmişiz diye onlardan farklı sanırdım. Gördüm ve rahatlıkla söyleyebilirim ki bizim sülale de anca benim neslimden itibaren tamamen “yatuk” olmuş.

Hayat artık değişti. Eskisi gibi bir yerde bulduğunu başka bir yerde bulamadığın çok olmuyor. Hele hele Türkiye Cumhuriyeti’nin başkentinde, diğer illerden çok daha fazla avantajın var bu konuda. Malum ben de yedi yıldır Ankara’da yaşıyorum. Her şey var burada biliyor musun? Hem de daha ucuz! Tabi ki biliyorsun.

Bunları sitem etmek için yazdığımı düşünme! Okurken “bak sen şuna, annesine nasıl da laf söylüyor” dediğini duyar gibiyim. Ama emin ol seni çok iyi anlıyorum. Anladığım için yazıyorum.

Nöbette Reçeteye Notlar-IV

Vahdettin hain miydi? 1500’lerin Batı’sını, ondan 400 yıl sonra yakaladığımızın en güzel örneklerinden bir tanesidir herhâlde. Gülerken de ağlarken de ölçüyü kaçırmayan ben sonunda sevgide de nefrette de muasır medeniyet seviyesine ulaşmış bulunuyorum. Tebrik etsenize! Takım tutmak adına şiddeti de, sevmek adına cinayeti de o yüzden yapıyorum. Anlayın beni! Sıkıldım artık Doğu’nun aşırıya kaçmayan, uçlarda gezmeyen tavrından. Heyecan arıyordum bunca zamandır hayatımda ve buldum kime ne? İtiraf ediyorum. Bıktım içimdeki mutluluğu yirmi masa ötedeki çiftin duymamasından. Cenazede üzülmüyor gibi sadece gözyaşı dökmek ayıp gibi geliyor bana. Bağırmalı, yan köydekileri bile acıma ortak etmeliyim. Evlenirken şehrin göbeğinde müziği cenazesi olan da gelsin düğünüme oynasın rahatlasın diye son ses açmıyorum. Bir kere evleniyoruz burada, ölenle ölünmüyor ya. Evet ben bir Batı’lıyım dostlar.…

Nöbette Reçeteye Notlar-III

“İnnema’n-nisâ’ şakâyıku’r-ricâl” Kaldığımız yerden devam edelim. Edelim ki Hadis’in manasını yeterince idrak edelim. Şakayık, Türkçede bildiğimiz gelincik demektir. Çocukluk yıllarımdan çok net bir şekilde hatırladığım narin çiçek. Koparıp elime aldığımda yaprakları uçunca, acaba nasıl oluyor da topraktayken böyle dayanabiliyor diye düşündüğüm ilginç çiçek. Batılı olduğumuzun delillerine devam edecek olursak, gençlerimiz listenin başlarında yer almalıdır herhâlde. Sokaklarda anatomi derslerine rol model olmaya aday dolaşan kızlarımız ile aşkı sevdiğinin gözlerinden aşağıya indiren delikanlılarımızı anmadan geçmek emeklerine saygısızlık olacaktır. Ben bunu bilir bunu söylerim. 3 günlük ilişki, 5 aylık gezme tozma, sonrasında da “ben daha iyisini bulana kadar en iyisi bu” mantığıyla hareket eden bir sevda masalı dillere pelesenk olmuş gidiyor. Ha bir de “arkadaş kavun değil ki bu koklayarak anlayalım” zihniyetine selam yollamak…