“Ben küçükken…” diye başlayan yazılar bana itici gelir biraz çünkü böyle bir başlangıç bazı şeylerin itirafıdır genelde yahut değişen bir şeylerin anlatılacağı alenen haykırılmıştır. Farkındayım, aynı naneyi ben de şimdi yiyorum. Özür diliyorum.
Henüz futbol topunun çokça paralar ödenerek izlendiği zamanlar değildi anlatmaya koyulduğum devirler… Şifreli kanal yoktu mesela çünkü saklayacak bir şeylerimiz de yoktu. Siyah ve beyazı renkli kanal(lar)dan sadece birkaç kilo çekirdek masrafına girerek izleyebiliyorduk. Sarı Metin gollerine devam ediyordu mesela ama Beşiktaş bütün dertleriyle kalbimizin en fiyakalı köşesine kuruluyordu ve bizim hissemize yine hüsran düşüyordu. Benim küfürbazlığın kıyısından geçmediğim zamanlardı, güzel günlerdi.
Bir seyyar satıcının “Abla büyük adam olacak” diye anneme latife ettiği kişi bizzat bendim. “Büyük adam değil, cumhurbaşkanı olacağım” demiştim henüz dört yaşında. Tonton Dede’nin başımıza ördüğü çorapları bilmekten çokça uzaktık hepimiz ve cumhurbaşkanı olursam kimse aç kalmayacaktı mesela… Çocukluk derler ya, öyle işte. Gelecekte olmak istediğimiz, hayâl kurduğumuz kişiler şimdiki çocuklarınkinden çok farklıydı. Bütün Oğuzların, Kürşatların, Alperenlerin dedesi hapisten yeni çıkmıştı mesela, biz onun davudî sesine aşina büyüdük en çok, Tonton Dede’den daha kudretliydi kesin ama cumhurbaşkanı değildi ve onun yerini nedense hiç hayâl etmezdik küçükken, hep dedemiz kalacak diye. Hayâllerimiz kendimizden büyüktü, biz büyüdükçe onlar küçüldü.