Adam her Türk gencinin en büyük fantezisi olan hayalini gerçekleştirecek olmanın mutluluğu içinde atletle televizyon karşısına oturdu. Sehpanın üstünde kuruyemiş, kola, sigara, meyve tabağı hazırdı. Evde yalnız başına oturup, hiç yerinden kalkmadan hemen hemen bütün temel ihtiyaçlarını karşılayabileceği ortamı bulmuştu. Kısacası Nirvana’ya ha ulaştı ha ulaşacaktı.
İşte o an! Reklamlar…
Kurallara uymak konusunda oldukça başarısız olan bu milletin bir parçası olan yayıncılar, reklamlar konusunda verilen süreyi sonuna kadar ve bir saniye artırmadan kullandıkları için tebrik edilmeyi sonuna kadar hak ediyorlar.
Reklamları çok fazla anlamlandıramazdım önceleri. Genellikle markete gittiğiniz zaman, televizyonda gördüğünüz ürüne bir yönelme olduğunu şimdi kabul ediyorum. Bunun da nedenini uzun zaman ekran karşısında izlediği bir oyuncuyu ailesinin bir ferdi olarak gören bu milletin bir ferdi olarak yadsımıyorum. Yine de Falım reklamları benim için anlaşılmazlığını koruyor. Her ne kadar insanlar, reklam yapılmazsa ürün yavaş yavaş unutulur deseler de yine de saçma geliyor ve gelecek. Neticede Falım dediğimiz Selpak gibi bir şey! Hatta Selpak sadece isim olarak ürünün yerine yerleşmiş. Onu bile alırken fiyat gibi dikkat edilen hususlar var. Sakızda o da yok! Anlamasam da her ne kadar yine de saygı duymakla birlikte en azından onların da bize saygı gösterip daha iyi reklam yapmalarını beklemeyi hakkımız olarak görüyorum.
Reklamlar konusunda rahatsız olduğum iki tane daha konu var. Kadınların reklamlarda ürünlerin de önüne yerleştirilerek, sanki pazarlanan kadın da ürün kadını daha çekici kılmak için yerleştirilmiş bir unsur imajı verilmesi her zaman sinir bozucu olmuştur. Bununla birlikte başörtüsü konusunda erkeklerin olaya müdahil olması üzerine, “başörtüsü bizim sorunumuzken erkeklere ne oluyor?” sorusunu soran kadınlardan çekinmesem de bu konuyu geçmek taraftarıyım. Benim asıl vurgulamak istediğim ikinci konu: Doğrudan pazarlama!
Hem de bu konunun kadın-erkek gibi bir ayrımı söz konusu değil! Tamamen bir acımasızlık örneği! Allah’ın yeryüzüne halife kıldığı insanoğlunun kendini reklam etme acziyetinden bahsediyorum.
– Ben öyle zekiyim ki…
– Ben şu kadar çok şöyle şey yaparım ki…
– Ben ki…
Sakız dediğin marketten alınır ve çiğnenir. Reklama bakarak almazsın şekersiz sakızı. Çiğnersin ve beğenirsin veya beğenmezsin. Beğenmezsen de tükürürsün gider. Bu arada sokakta sakız çiğneme konusunda gördüğüm manzaralar neticesinde bir mahalle baskısına biz insanları da arada davet etmekten kendimi alamıyorum. İnsan dediğin de tanışır ve sonra karşısındakini kalbinde ve aklında bir yere koyar. Neticede kavun da değildir koklayarak anlaşılsın ama reklama da gerek yoktur. Nihayetinde hiçbir reklamda ürünün olumsuz tanıtımına şahit oldunuz mu?
Bir taraftan da haksızlık etmemek lazım! Günümüz dünyası biraz da pazarlamayı emrediyor ve insanoğlu da bunun gereklerini yerine getiriyor. Bizim milletimiz reklamları hiç sevmese de sizlere çok önemli bir tavsiyem olacak: 80’lerin Gırgır veya üç beş sene öncesinin Falım reklamları gibi değil, Nike gibi Cola-Turka gibi reklam yapında biraz etkili olsun!
Veya hepsini bırakın bir kenara ve tanışalım, tanıyalım birbirimizi ve direk film başlasın. Reklam olmasın ki arada izlediğimiz filmden bir tad alalım.
NOT: Bazen film arasında reklam başlayınca kumandayı ekrana fırlatmamak için zor duruyorum. Bilginize!