İçeriğe geç

Yazar: Mustafa Buğra Kayhan

Psişik Mevzular 39, ” Skolâstik Bu Şiir “

Tekrara düşmüş uyuşuk rüyalara uyumuş,gürültülü kâbuslardan çıkmış olabilirim.lakin top atsam da yahut füze; uyanmasın uyanmasın Papaz EfendiKi işinden gücünden olmasın pireler ve bilcümle haşerat…Çünki bize lazımdır bu sağırlık, biraz da vurdumduymazlık Katlanmak üzre kurulmuş madem kurgusu dünyanınuçlarımdan tutup önce ikiye, sonra yine ikiyekatladıktan sonra siz, size göre en büyük çekmeceyedon diye koyun beni… Vaftizim taptaze, endüljansım ıslak imzalıAziz Pederler locasında yerim tastamam garantiama yine de kıyak olsun diye onlaraVatikan işi kutsal kasemi de getirmişken yanımdanekesliğin âlemi yok! şarabı da onlara kösün bari…bıyık altı gülüşümle Tanrı…kutsasın beni, sen de kut! püskümüş kruvaze kittelim ve ben, yürüyerek çıktıkSinagogdan bozma bi’hamamdan.zahmetsiz geliyorum, kittel de öylesağ olsun Haham Efendi keseledi sırtımıbildiğin mis gibi korkuyorum, kittel için aynı şeyi söylemek zor yakışamadım hiç dünyanıza yahut…

Psişik Mevzular 38, ” Tehlikeli Zamanlar “

[pro-player type=’video’]http://www.youtube.com/watch?v=bRddO-Z5luo[/pro-player] Bana çiçek gönderme Bir kuş ağacı gönder Dallarında gezinsin Kül rengi güvercinler Konsunlar yastığıma Uyutmak için beni Sırtlarında kuş tüyü Gagalarında ninni Ülkü Tamer Uykuyla Arası Açılan Adamın Kendisine Serzenişidir; Şahane ahkam kesiyorsun. Öyle ki kestiğin her ahkam; faiz oranlarını tavana, borsayı tabana iteliyor. Tahrip gücü yüksek parça tesirli ahkamlar… Fakat uyuyabiliyor musun? Uyuyamıyorsun. Hava sıcaklığı ne olursa olsun yorgansız uyuyamıyorsun. Ayağın çoraplıysa da uyuyamıyorsun, oda kapısı açıksa da. Ortam çok sessizse uyuyamıyorsun. Ortam çok gürültülüyse de uyuyamıyorsun… Efendine söyle; ayakların içten içten yanıyorsa da uyuyamıyorsun, dıştan dışa donuyorsa da. Hasılı; yazacaksan uyuyamıyorsun, okuyacaksan uyuyamıyorsun, seçim geceleri uyuyamıyorsun, düşünüyorsan uyuyamıyorsun, kaçta uyanacağın belliyse asla uyuyamıyorsun, uyuyanlar aklına gelirse uyuyamıyorsun. Bazen saydığın bütün bu koşullar sağlanmış olsa bile yine de uyuyamıyorsun.…

Psişik Mevzular 37, ” Dört Başı Mamur Bir Ölümün Püf Noktaları “

“Sadece öldüğünde anlayabileceğin şeylerin başında kendi ölümün gelir.”  Koca Herif Feci bi’yürüme ihtiyacıyla aniden irkildi mayışıp kaldığı koltukta. Kalktı, toz gibi. O esnada arka fonu Kaptan’ın Ferda isimli şiiri süslüyordu. Şiire, “Yürüyün Çocuklar/ Siz bizi göremezsiniz/ Çünkü sizin gözleriniz bizim gözlerimiz*” diyerek eşlik etti. Masasının üstünde dağınık vaziyette duran zipposunu ve sigarasını aldı. Malzemeleri ceplerine eşit şekilde dağıttıktan sonra insiyaki bi’hareketle cep telefonuna gitti eli. Tam cebine yerleştirecekti ki küçük fakat önemli bi’detayı hatırlar gibi duraladı. “En iyisi onsuz çıkmak” dedi ve aldığı yere bıraktı. Telefonla konuşmayı sevmediği yahut telefona konuşmayı beceremediği için sevmiyordu onu. Ayrıca onsuz daha özgür hissediyordu kendini. Biraz daha özgürlük adına gerçekten en iyisi onsuz çıkmaktı. Gerçekten onsuz çıktı. Rotasız yürüdü. Yürümek, iflah olmaz bi’alışkanlık halini…

Psişik Mevzular 36, ” Sevgili Sibel Kadastro’ya Her Şey Dünkü Gibi Mektubu “

Hayat, kalıcı bir hafıza kaybıdır. Koca Herif Sevgili Sibel Kadastro, “Ne kalır sana?” demişti Koca Herif 2003 yazında geleceğe dair planlarımı anlatırken ona. ” Sen bile sana kalamazsın ki! Kaç an yakalayabilirsin mesela mazinde, yüz kaslarını müspet manada kendiliğinden harekete geçiren? Her şey aynı, her şey dünkü gibi şu üçotuz paralık dünyada… ” Aslında bu iç karartıcı meseleye mektubunda yer vererek canını sıkmak istemezdim, fakat yokluğunda üzerime daha bi’çullanan hayatın gittikçe kilo aldığını fark ediyorum. Fakat Sevgili Sibel en azından o gün (birazdan bahsedilecek gün) bana kalsaydı diyorum şimdi. Kabahatler kanununu ihlal ettiğim gerekçesiyle ( biraz da arıza çıkartmış olabilirim ) yaka paça karakola değil, seninle güle oynaya Karaköy’e inip çaya düşmek isterdim. Ama o gün, bana değil O’na kaldı. O,…

Psişik Mevzular 35, ” Ebedi Pişmanlığımızın Özeti “

-Bu bi’alınlıktır-* “ Zaman zıvanadan çıktı. “ William Shakespeare 1-Bi’takım kozmik kaygılar 2-Hilkatin sırrı 3-Yuvarlaklığıyla meşhur bu kaygan zeminde bulunuşumuzun gayesi Bütün bu sorular cevaplarıyla eşleşince çıkarılacağımız ruh yolculuğunda karşılaşacağımız ilk sualin “ Anladın mı? “ olacağını düşünenler, uyku ile uyanıklık arasındaki tanımı imkansız sanrılar âlemi ve varlığı henüz tespit edilememiş kara delikler… Cümleten Selamaleykûm! – Ebedi Pişmanlığımızın Özetidir-                                                       Zaman Kaybından Öldü! ( , ) Uzun zamandır kafamın içinde kontrolsüzce sağa sola yalpalayan sis bulutunun içindeki kargaşada siluetini netleştirmek isteyen, sıra dışı hikâyesini dinletmek için zihnimi fena halde zorlayan bi’çaba içindeydi sanki. Zihnimin…

Psişik Mevzular 34, ” Kelimesizler “

” Yazı, soğuk sıcak, yağmur çamur demeyip ellerini ceplerinden hiç çıkartmayanlara ve de karşıdan karşıya geçerken önce soluna sonra sağına sonra tekrar soluna; yolu tam ortalamışken dönüp bi’de arkasına bakanlara, yani Kelimesizler’e ithaf edilmiştir. “ – Bütün kelimelerini yıpratmış bi’adam olarak konuşuyorum şimdi. Başka türlü anlaşılma ümidi bulamadığım için bu yolu seçmiştim halbuki. Ya kelimelerimi kullanarak kazanacaktım ya da kelimelerim tarafından kullanılacak; rezil olacaktım. Kelimelerimi kullanmayı tercih ettim. Sonuç şaşırtıcıydı; kazanamamıştım. Kaybetmemiştim de ama kelimelerim… Kelimelerim yıprandılar. Aslına bakarsan hayat bu ikilik arasında sıkışıp kalmamı istiyordu ya da ben öyle anlamıştım. Bense bu sevimsiz durumu samimiyet ve masumiyetimle alt edeceğimi düşünüyordum. Olmadı. Şimdi, kavram bakımından hayata yüklediğim anlamı boşaltmaya çalışıyorum; çünkü bu haliyle hayatı hiç beğenmedim. Birinci seçenek denenmişse eğer…

Psişik Mevzular 33, ” Delilerin Canı Sıkılmaz “

 ” İnsanlar bir kangal sucuk için abisini, bir simit için amcaoğlunu, kızarmış bir dilim için komşusunu, bir lokma için tanımadığı birini vurmaya hazırdı. Bu arada, bir, yanda, Orsay Rıhtımı’nda yirmi üç inzibat öldürülüyor; Öbür yanda, Latour-Mauborg’da bir balıkçının kovasından bir hamsi aşıran, ama kaçamadan yakalanan bir Hollanda konsolosu taşa tutuluyordu. Bir yandan da Wargram’da, birkaç kuruş için yalvaran bir garibana aç olmanın kibarlıkla bağdaşmadığını anlatmaya kalkan, paçası ibrişim oyalı bir marki baştan aşağı kana bulanana kadar dövülüyor; öbür yanda Raspail’da sarı kıllarla kaplı iriyarı bir Viking, boynundan kan sızan topal bir ata binmiş, hoşlanmadığı adamları oka tutuyordu. “ Yukarıdaki paragraf resimdeki kişiye aittir. Aşağıdaki yazı ise resimdeki kişiye ait değildir. Ayrıca ve yine aşağıdaki yazıda sıkça zikredilen O kişisi ile resimdeki…

Psişik Mevzular 32, ” Genizdeki Kan Kokusuna Dair “

Şeyh Gaip: “Hoşça bak zâtına kim zübde-i Şentepesin sen” Yokuşlarıyla nam salmış semtimizin, bütün yokuşlarının birleştiği tepe noktasında tek kişilik barajımı kurmuş, düzdekilerle aramdaki mesafeyi dokuzonbeşe çekmeye çalışıyordum. Hakem yoktu. Terli terli bakışıyorduk, hava hep rüzgârlıydı ve yıldızlar bana onlardan daha yakındı. Onlar bana yukarıdan, ben onlara yüksekten; Şentepe’den bakıyordum. Görmek tabiatın inisiyatifindeydi. Onlar dar vakitlerinin sıkıştırılmışlığıyla ve beton duvarların izin verdiği; ben geniş ölçekli vakitlerimin olanca sıkıştırılmamışlığıyla ve tabiatın izin verdiği ölçülerde görebiliyordum. O zamanlar; Düş Sokağı Sakinleri sakin, Haluk LEVENT kel değildi. Hayata düzdekilerin surat ekşittiği; ama ebeveynlerinin içinden çıkıp geldiği kültürel noktadan yapışıyordum. Bu zaruri bi’tepkinin değil, yalın ve kesinlik arz eden bi’tercihin sonucu idi. Onlar sadece anlamıyorlardı. Misal vermek gerekirse; tespih bağımlısıydım. Tespihi kişiliğimin oluşmasında en…