İçeriğe geç

Ay: Ekim 2013

Psişik Mevzular 35, ” Ebedi Pişmanlığımızın Özeti “

-Bu bi’alınlıktır-* “ Zaman zıvanadan çıktı. “ William Shakespeare 1-Bi’takım kozmik kaygılar 2-Hilkatin sırrı 3-Yuvarlaklığıyla meşhur bu kaygan zeminde bulunuşumuzun gayesi Bütün bu sorular cevaplarıyla eşleşince çıkarılacağımız ruh yolculuğunda karşılaşacağımız ilk sualin “ Anladın mı? “ olacağını düşünenler, uyku ile uyanıklık arasındaki tanımı imkansız sanrılar âlemi ve varlığı henüz tespit edilememiş kara delikler… Cümleten Selamaleykûm! – Ebedi Pişmanlığımızın Özetidir-                                                       Zaman Kaybından Öldü! ( , ) Uzun zamandır kafamın içinde kontrolsüzce sağa sola yalpalayan sis bulutunun içindeki kargaşada siluetini netleştirmek isteyen, sıra dışı hikâyesini dinletmek için zihnimi fena halde zorlayan bi’çaba içindeydi sanki. Zihnimin…

Kara Yazı

Yıl 2009, bir kaç sene öncesi.. Yer, Kayseri.. Ramazan Bayramı’nda şeker toplamaya çıkan ve kaçırılan 3 çocuk.. Kaçırıldıktan 2 sene sonra ölü bulundular.. Artık çevre ilçelerde bayramda hiç kimse çocuğunu şeker toplamaya gönül rahatlığıyla yollayamıyor.. Artık insanlar sokakta gördükleri sevimli bir çocuğun başını okşamaktan imtina eder olmuşlar, yanlış anlaşılma korkusundan dolayı.. Ben de şu karşıda duran iki çocuğa birer çikolata ısmarlama hayalimi geçmiş bir zamana ertelemek zorunda kalıyorum, 2009’dan daha önceki bir zamana.. BELLEĞİMİZİ KİRLETTİLER  

MAMAN

afgan çocuk

İlk gördüğümde, belki de aylardır ilk kez gördüğü sıcak ve temiz yatakta uyuyordu. Çekik gözleri, tombul yanakları ve kavruk teni ile bütün çocuklar kadar sevimli; soluk teni, bitkin bakışları ile hastane kadar soğuktu. Babası başında bekliyor, sorulara cevap veremiyor, başını iki yana sallayıp anlamadığını söylüyordu. Anlayabildiğimiz tek şey babanın gözlerinde ki çaresizlikdi.

Doktorundan hademesine kadar bütün hastane seferber olmuş, el kol hareketleriyle bir şey anlatabilme peşindeydi. Bir tür oyun olmuştu sanki, sessiz sinemanın bütün teknikleri kullanılıyor, gülüşmeler odayı dolduruyordu. Babası da artık olanları gülümsemeyle karşılıyor, başını iki yana sallamayı ihmal etmiyordu. Hademeler kendi aralarında toplanıp, oynamaya başlamışken hemşireler odaya girdi, ilki ‘’dün İngilizce sordum’’ cevap vermedi dedi, öteki ekledi ‘’biliyorsunuz ya benim çocukluğum Almanya’da geçti, Almanca dahi bilmiyorlar’’ diyerek kahkaha attı. Bu oyuna bir tek çekik gözlü çocuk katılmıyordu. Gözleriyle olanları takip ediyordu.

Çekik gözlü çocukla ilk kez ben iletişime geçtim. Muayenesini yaparken morarmış koluna dokunduğumda ‘’ah’’ dedi. İlk ve son konuşabilen ben olmuştum. Acı bütün dillerde aynı anlama geliyordu sanırım…