İçeriğe geç

Psişik Mevzular 7, ” Titrek Bi’Tedirginliktense Gümbür Gümbür Korkmak “

Korkunun Korkulacak Bi’Tarafı Yok , Tedirgin Olmayayım Yeter…

Geçenlerde (geçenlerde dediğime bakmayın siz en az 4 ay oluyor) korku ile tedirginlik arasındaki benzerlikleri ve farklılıkları düşündüm biraz; hangisi hangisini tetikliyor, hangisi hangisinin ham maddesi olabilir, insanoğlu aşağı yukarı birbirine benzeyen olaylar karşısında hangi ruh halini önce yaşar yahut birinden diğerine ruhi geçişler söz konusu mudur?

Fakat ikisi arasında dişe dokunur bi’bağlantı kuramadım. Ayrı kulvarlarda zuhur eden iki ruhi hadise olduğuna dair kanaatten ziyade yeni yeni soru işaretleri oluştu zihnimde… Mevzu’u biraz daha kurcalamak gerekiyordu anlaşılan… Üşenmedim. Kurcaladım kapasitemin izin verdiği ölçüde… Ancak, olmadı. Çıkamadım işin içinden… Yapabileceğimin ancak, bütün bunların insanoğlunun fotoğrafını nasıl da değiştirdiğine ve asal sebeplerinin niteliklerine dair yüzeysel bi’değerlendirmede bulunmaktan öteye gidemeyeceğini anladım, epeyce debelendikten sonra…

Debelendiğim yerden kalkınca, üstüme başıma bulaşan tozları silkeledim elimin iki tersi, bir düzüyle. Sonra, saçmalamanın sınırlarını zorladım… Ama o sınırlarda kimseyi bulamadım, ne bi’sınır karakolu ve ne de bi’tel örgü.. Yoktu. Siz de yoktunuz…

Hiç kimsenin ve hiçbi’şeyin olmadığından emin olunca karaladım şunları: Tedirginliğin, aşamalı şebeklik döngüsünün başlangıcı olduğuna; korkununsa daha sağlam temellere dayanan vakarın, ciddiyetin hatta reculiyetin zeminini oluşturduğuna dair kanatlı kanaatler geliştirdim zihnimde. Evet, kesinlikle kanaatti bu, hem de kanatlı olanlardan. Çünkü tedirginlik ucuz hesapların, gözden kaçması normal sayılabilecek ihmallerin ve son derece basit hataların sebep olduğu histeri; korku ise ziyadesiyle pahalı zevklerin, önemli ihmallerin ve büyük hataların kabarık lakin soylu faturası olarak göründü bana.

Tedirginliğin, astarı yüzünden pahalıya gelen cinsten saçmalıklar ve tuhaflıklar olduğunu, haddi ve hakkı olmadığı halde boyundan büyük işlere kalkışarak insanı yıprattığını; korkunun ise pire yüzünden yorgan yakabilecek duruma gelmenin haklı nedenlerini gözler önüne serdiğini fark ettim. Korku, bilinçaltının derinliklerinde mevcut yerli bi’duyguydu. Şartlar oluştuğu zaman “merhaba” der hissettirirdi kendisini. Tedirginlik, davetsiz misafir misali bilinçaltına dışarıdan dayatılan komik, suni telâşelerdi. Korku, uzun bir süreci beraberinde getiriyor, aralıksız tefekkürü temel ihtiyaç olarak görüyordu. Tedirginlik ise, tefekküre asla ve kat’a ihtiyaç duymuyor; başlangıcı ile nihayeti arasında ki süre göz açıp kapayıncaya kadardı. Korku, tahammül edilebildiği ve soğukkanlılıkla yönetilebildiği müddetçe kaybettiren kisvesi altında kazandırandı. Tedirginlik ise tahammül denilen kavramın oluşması için gereken süreyi bile tanımıyordu muhataplarına ve yüzsüzce apardıklarını yanına kâr sayıyordu. Korku, tahrip gücü yüksek silahlarla taarruza geçiyordu ve insan bu sayede mücadele yeteneğini ve direnç katsayısını üst düzeylere taşıyordu. Tedirginlik ise taciz atışı olarak hissediliyordu ve buna benzer vakalarla daha sonra da karşılaşabilecek insanı rehavete sürüklüyordu. Keza korku, muhtemel tehlikelere karşı kişiyi her daim hazır bulunmaya zorlayan ihtiyatlı disiplini, Tedirginlik ise, mevcut gardları düşüren yılışık laubaliliği andırıyordu. Korku ciddi, kavi ve kadim; tedirginlik titrek, taze ve cıvıktı. Bu yüzden korkunun; ağır abi olarak hissedildiği yerde tedirginlik, 3. sınıf yol kenarı travestisi gibi hissediliyordu.

Zaten ben, travestilerin varlığını kabul ederim ama ağır abilerle muhabbete tiryakiyim.

Korku sahibi olmak korkulacak bi’şey değil sanki dostlar; zira korkularımızla başa çıkabildiğimiz ölçüde kalibremizi de, kalitemizi de arttırabiliriz gibi geliyor bana. Mamafih, tedirginliğimizi de azaltmalıyız; çünkü hayatı ucuzlatan, kişiyi hem kendisine hem de elâleme karşı gülünç düşürendir o… Uzak durmak lazım…

Hayır, bu kadar lakırdı neye yaradı şimdi diye sormayın. Bilmiyorum. Bu ikili arasında tatmin edici bir bağlantı kursaydım eğer, başım göğe mi erecekti? Hayır. O zaman neden bu saçmalık için çok kıymetli vaktini heba ettin? Çünkü bir’şey yapmıyor, sadece bir şey yazıyorum. Unutmadan belirteyim, bi’de Bombacı Mülayim’ i  çok seviyorum…

Bu kadar… Gidiyorum, gelmek üzere…

T.s.k,

[pro-player width=’530′ height=’253′ type=’video’ image=’http://img195.imageshack.us/img195/7941/bscap0000cqm.jpg’]http://www.youtube.com/watch?v=VadrFnUXkSI[/pro-player]