Bana çiçek gönderme
Bir kuş ağacı gönder
Dallarında gezinsin
Kül rengi güvercinler
Konsunlar yastığıma
Uyutmak için beni
Sırtlarında kuş tüyü
Gagalarında ninni
Ülkü Tamer
Uykuyla ve Kendiyle Arası Açılan Adamın Kendine Serzenişidir!
Şahane ahkâm kesiyorsun. Öyle ki kestiğin her ahkâm faiz oranlarını tavana, borsayı tabana iteliyor. Tahrip gücü yüksek parça tesirli ahkâmlar… Fakat uyuyabiliyor musun? Uyuyamıyorsun. Hava sıcaklığı ne olursa olsun yorgansız uyuyamıyorsun. Ayağın çoraplıysa da uyuyamıyorsun, oda kapısı açıksa da. Ortam çok sessizse uyuyamıyorsun. Keza ortam çok gürültülüyse de uyuyamıyorsun… Efendine söyle; ayakların içten içten yanıyorsa da uyuyamıyorsun, dıştan dışa donuyorsa da. Hâsılı; yazacaksan uyuyamıyorsun, okuyacaksan uyuyamıyorsun, seçim geceleri uyuyamıyorsun, düşünüyorsan uyuyamıyorsun, kaçta uyanacağın belliyse asla uyuyamıyorsun, uyuyanlar aklına geldiğinde de uyuyamıyorsun. Bazen saydığın bütün bu koşullar sağlanmış olsa bile yine de uyuyamıyorsun. Çünkü bazen uyuyamıyorsun. Eylem olarak uyuma hakkındaki düşüncelerini: ” Geçici bi’süreliğine kalıbı dinlendirip yarın diye adlandırılan güne başlayabilmek değil; yarın diye yutturulan düne uyanmaktır bazı zamanlarda.” şeklinde ifade ediyorsun. Evet, bu ahkâmı, gözünün altında yuvalanan patlıcanlara hiç aldırış etmeden kesebiliyorsun. Zihninin kontrol edemediğin bi’departmanı sürekli çalışıyor; bunu sürekli dağılan dikkatinden biliyorsun. Ama kontrol edemiyorsun işte. Hafıza diyorlar buna. Hafıza denen mekanizmayı sürekli kendine şikâyet ediyor, onu pistonları paslanmış kantara benzetiyor ve bu kantarının aralıksız çalıştığını vehmediyorsun. Sana göre hafıza, hatıraları taşımaktan başka işe de yaramıyor zaten. Ve yine sana göre hatıraların özgül ağırlığı, yapılmış önemli hatalardan ve henüz yapılmamış irili ufaklı hatalardan oluşuyor. Bazen hadiseleri yaşandığı yerde bırakmıyor, ait olduğu zamandan koparıp şimdiye taşıyorsun. Deyim yerindeyse, piç edip bırakıyorsun. Bazen de haddinden fazla abartıyorsun bunu; büyütüyor, genişletiyor ve altında kalıyorsun. Yahut her şey boyutunu koruyor da sen ufalıp, küçülüyorsun ve yine altında kalan sen oluyorsun. İki ucu boklu değnek tam olarak bu olsa gerek; tam ortasından tutmak lazım diyorsun. Fakat bi’türlü beceremiyorsun. Pratik bir yöntemi varsa da sen bilmiyorsun. Hataların ağırlaştırdığı hatıralar, kan ter içindeki hafıza, tutmayan (yahut hiç gelmeyen) uyku ile poker oynamaktan başka bi’çıkar yolun bulunmadığını görüyorsun. Üstelik masaya ne zaman otursan donuna kadar ütüldüğünü de çok iyi biliyorsun. Kaçınılmaz dönüyorsun kürkçü dükkanına her zamanki gibi, tıpış tıpış, dımdızlak, avel avel. Düşünüyorsun… Demek düşünüyorsun… O halde sen, yine uyuyamıyorsun. Ve yapacak hiçbir şey kalmadığında bugüne kadar ne yaptıysan yine onu yapıyorsun; tereddütsüz şekilde çoraplarını giyiyorsun. Ama bi’şey söyleyeyim mi?
Fakat, gerçekten şahane çorap giyiyorsun.
Gidiyorum, gelmek üzere. T.s.k,