Pala Ragıp ( nam-ı diger Koca Herif ), Kamalak Ali, Pıtırcı Memmed, Ayı Hakkı, Eczacı Mustafa, Albay ( rivayet o ki adını bilen yoktur ), Camgöz Sıtkı, Heyhey Özcan, Kandan Vedat, Habeş Mustafa, Köfte Erdem, Dolma Memmed, Artiz Kemal, Doktor İbrahim ve Komünist Hoca… Bir dönemin şahsiyetini tamamlamak adına hayatlarını kardeşçe paylaştılar ve rakıyı hep çay bardağından yudumladılar.
Ankara’da doğdular. İlk kahveye çıkış, saçları geriye doğru ilk tarayış, yeni yeni terlemeye başlayan bıyıkları ile ilk kavga hep Ankara’da, hep, hep birlikte oldu. Dağılarak Ankara’nın dört bi’köşesine Neşetle gönül dağlarını eritip, Bedia Akartürk ile kesik çayırı biçtiler. Ankara’da öldüler.
Siyaseti sevmediler ve sandığa gitmediler.
Öyle ki; 80 ihtilalini bile sadece zamanlaması bakımından eleştirdiler. Onlara göre sokağa çıkma yasağı ile av zamanı çakışmamalıydı; zira hafta sonuna denk gelen ihtilalin taa ecdadı silkilirdi, baktılar ki ortam müsait değil en kibarından ve hep bi’ağızdan kaynanası öpülürdü ihtilalin.
Futboldan anlamadılar ve ciddiye almadılar.
Tuttukları hayali bi’takım vardı sadece, yeşil sahalara hiç inmemiş: Ekmekspor. Gönülden destek verdiler. Çok para kazandılar kazanmasına ama, esiri olmadılar kazandıklarının.
Prensipleri vardı tavizin semtine uğramayan.
En iyisini yediler yedirdiler, içtiler içirdiler, giydiler giydirdiler. Ailelerinin rızkını ayırdıktan sonra arta kalan parayı ezmek şarttı, böyle bildiler, böyle yaşadılar. Marlboro’nun yerine Samsun’u, rakının yerine birayı ikame etmeye çalışmadılar hiç; zaman zaman darlığa düştükleri de oldu ancak en pespaye halleri bile değme salon adamlarını utandıracak kadar muhteşemdi.
Tespih sallarken görülmediler.
Dertlerini tespih ettiler, aheste aheste sabırla sabır çektiler. Çok çektiler, sineye çektiler, iç çektiler ama; pek belli etmediler. Tek bi’binanın dahi bulunmadığı Ankara’da mahçup yetiştiler fakat asaletleri yetti gökdelenlerin yükseldiği Ankara’ya ruh kazandırmaya. Zaman zaman çok cazip teklifler geldi, sonu Ankara’dan ayrılıkla biten, bi’an bile akıllarından geçirmediler…
Zora düştüler.
Olsun dediler, olsun! Ankara’yı çok tuhaf, çok kara sevdiler. Ankara oldular deyim yerindeyse. Biri düştü, kaldırdılar. Hepsi düştü, birbirlerine tutunup dik durmayı başardılar. Bazen trajik, bazen komik, bazen de trajikomik olabilen eski zaman Ankara Filmi seyreder gibi yaşadılar.
Erken, güzel ve beraberce ölerek kapadılar güzel bi’dönemini Ankara’nın… Merhametliydiler, insandılar ve rakıyı hep çay bardağından yudumladılar…
Gidiyorum, gelmek üzere… T.s.k,