Bilenler bilir, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu mimarları arasında yer alan İttihadçı kadronun önemli kısmı İstanbul’un Abide-i Hürriyet Tepesi diye anılan bölgesindeki anıt mezarda medfundur. Her ne kadar anıt mezara olan saygısızlık tükenmek nedir bilmeyen İttihadçılar’ın haklı tepki ve ısrarlarıyla azalmış olsa da, tam olarak gereken ihtimam ve taz’im henüz temin edilebilmiş değil. Zaten beyan etmek istediğim husus da bu değil zaten.
Yine, bilenler bilir… Bu Yüksek Türklerin medfun bulunduğu anıt mezarın ziyaret saatleri adeta ziyaret edilmesin saikiyle düzenlenmiştir. Hafta içi çalışanların “mecburen” hafta sonu gidebildikleri anıt mezar yaz kış fark etmeksizin saat:16.00 itibariyle göz kapağı disiplini ile kapanıvermektedir. Beyan etmek istediğim husus bu da değil maalesef.
Bi’keresinde saat 16.12 itibariyle anıt mezarın kapısında ancak olabilmiş, ziyaret saati sona erdiği için içeri alınamayacağım tebliğ edilince; şehir dışından sırf kabir ziyareti için geldiğimden tutun da, hemşehricilik ayağına kadar her yolu denemiş Nuh denilip peygamberin asla denilmediği inatçı bi’iletişim sürecinin sonunda konu isim ve işlerimizi öğrenmeye kadar gelmişti.
Adımın “Tal’at” işimin de at yarışı analisti ve yazarı olmak olduğunu öğrenince hınzır bi’tebessümle “ Akşam biraz daha çöksün de beraber turlarız içeriyi. “ dedi. Akabinde güvenlik kulübesinden çıkardığı plastik iskemleyi uzatırken çay içer misin diye de sordu. (Ne yavan üslup) İçilmez mi diyerek mukabelede bulundum gereksiz sorusuna en az onun kadar gereksiz bi’soruyla.
Çay, çorba, Beşiktaş , devrisi günkü İstanbul yarışları için tüyolar ve ıvır ve bilumum zıvır tekrar tekrar konuşulup kaldırıldı ve aynı sayıda indirildi, zira İstanbul’da vakit munis bi’yaz öğleden sonrasının hüküm sürdüğü bi’vakitti.
Akşam çöktü, biz kalktık. Artık ve nihayet içerdeydik. Kabirler arasında dolaşırken ilerleyen samimiyetimize (tabii olarak ilerleyen; onca saat iskemle tepesinde. Bi’düşünün bunu) binaen bu işi burada yaparken enteresan mevzularla karşılaşıp karşılaşmadığını sordum.
-Abi bu işlerden pek anlamam ama Enver Paşa’ın kabrine bıyıkları senin gibi olan çok insan geliyor. Bu sana pek enteresan gelmemiştir herhalde. Fakat Tal’at Paşa’nın kabrinde hakikaten enteresan mevzular yaşanıyor.
-Nasıl yani?
-Ermenistandan geldiğini söylen kafileler Tal’at Paşa’nın kabrini gül bahçesine çevirirken bu muhitin Ermenileri bağırıp çağırıp ve hatta tükürükler savurup sanki düşmanını görmüşçesine arkasına bakmadan hızlı adımlarla kaçar gibi çeker giderler. Anlayacağın abi, Ermenistan Ermenileri geldiğinde kafamız rahat da bu muhitin Ermenileri geldiğinde başımız çok ağrıyor.
Bu yaşanmışlıktan kim ne anlar, ne hisse çıkarır bilmem hatta karışmam hatta ve hatta bana ne. Ama şunu yaparım:
Abide-i Hürriyet’te medfun başta Tal’at Paşa olmak üzere Enver Paşa, Sadrazam Mithad Paşa, Mithad Şükrü(Bleda) Mülazım Atıf (Kamçıl), Ohrili Eyüp Sabri ve Mahmut Şevket Paşa ile korumaları Kazım Ağa ve Yaver İbrahim beyin nezdinde ölen ölmeyen bütün İttihadçılar ile ölmek nedir bilmeyen ve dahi bilmeyeceğinden adım gibi emin olduğum İttihadçılığın aziz hatıralarını tekraren taz’im eder, manevi heybetleri önünde saygıyla eğilirim.
Gidiyorum, gelmek üzere… T.s.k,