“sen yokken gözlerimde tipi vardı; gülmedim…”
Ben küçük bir çocuktum, seni gördüm de büyüdüm. Ben kara, çirkin bir çocuktum; seni gördüm de güzelleştim. Bütün bisikletlerden düşerdim, hep geride kalırdım diğerlerinden. Dizlerim yara bere içindeydi, seni gördüm de ayağa kalkabildim. Seni gördüm de iki ellerimi bırakarak sürdüm bisikletleri. Zincirleri atmadan, sağa sola çarpmadan.
Eve gelen sevdiği misafir daha salona geçmeden, ona bütün bildiklerini, öğrendiklerini, sınıftaki yaramaz çocukları, başarılarını, hakkının yenildiğini, yaramazlıklarını, sırlarını, ezberlediği şiirleri, şarkıları boğazı şişe şişe anlatan çocukların heyecanını şimdi daha iyi anlıyorum. O heyecanı taşıyan çocuk gibiyim. Sen de beni yadırgama. Zira “bütün ömrüm sevdiğime rastlayacağım güne kadar hep bir hazırlıktan ibâretmiş” diyen yazarı da yadırgamak olur bu. Kolumun altında, ödev kapağı özenle hazırlanmış bir dosyayla gelmiş gibiyim. Sayfaların her bir satırını oku. “ben bu tezgâhı kurdumsa senin için kurdum” mısrasını ben yazmak isterdim. Ama ben de bu tezgâhı sana kurdum. İlmek, ilmek dokuduğum şeylere dokun, dokun ki onlar da güzelleşsin ve ben daha da güzelleşeyim.
Seni sevmek güzel şey. Senin tarafından sevilmek muazzam. Gelgelelim işin fevkaladeliği ise bambaşka bir şey. Ne kan bağı ne de başka bir ortak aidiyet, yalnızca bir kalbin bir kalbe denk düşmesiyle kurulan bağın, seni bundan onlarca yıl sonrasında hayatımdaki en yakınım, tek varlığım yapacak olmasının fevkaladeliği. Ben sana yaşanmamış bir ömrü emanet ettim. Güneşe çıkar, güzelleştir diye. Ben senden yaşanmamış bir ömrü emanet aldım, öptüm, gözümün ve başımın üstüne koydum.
“Sen geldin benim deli köşemde durdun”
Seninle ben bunca zaman aynı göğün altındaymışız. Ya denk gelmeseydik. Senin dağının karı erimiş de benim göğsümün pınarı çağlamış gibi. Öyle berrak ve temiz bir su değdi kalbime. Bahar değil, başka bir şey bu. Dolunay da parlardı ama hilale bakıp da bilirdim ayları. Sana nota nota dinletmek isterim şimdi, beni ben yapan telleri.
Sana bakarken gözlerim doluyor. Ben o satırları öyle göğsümden süzdüm de yazdım, rüyalarımı yalnızca sana anlattım. Korkma başkalarının kabusundan. Meçhul ve müstakbel bir feraha giden yolda, her şeyin hitama erip dupduru sekînetin kalbine yerleştiği o durak, “dinlenilen ve yerleşilen” o müreffeh yurt… Hepsi sensin ve hepsi benim.
Bak işte, yumru yumru elleriyle kalem tutan bir çocuğun beyaz sayfasında senin çizili olduğun o güzel resim hâlâ orada. Beni de yanına çizmiş o çocuk. Ellerinin değdiği kuru kalbimi kırmızıya boyamış. Üzerimizde ikindi serinliği. Belli, seviyoruz birbirimizi.
29.06.2025