Kalbimden alnıma dayadığım bu merdiven,
Rahat inebilsin diye bütün beklediklerim.
Gömdüğümüz “beklemek”lerin yeri belli olsun diye
Alnımızdaki bu kırışıklıklar.
Ve kırışıklarımdan kelâmıma gizli bir geçittir öfkem.
Öfkem, sözlerimin medhâli…
Aklıma gelmeyen bir cümle.
En çok susmak iz bırakır,
Ki; bu sükûtu, o izlerden tanırım ben.
Sükût ile boğuyoruz getirdiğimiz cinneti.
Öfkelenmemiz gereken günleri öfkelenmeden geçiriyoruz.
İçimizdeki ağaca farkında olmadan “keşke”yi kazıyarak,
Aslında çok arayacağımız günlerden geçiyoruz.
“Keşke” diyoruz…
Ve yaralar açılıyor “keşke”yi kazıdığımız yerlere.
Alnımızın kırışıklıklarından tuzlu bir ter olarak
Beklemek damlıyor yaralarımıza,
“Keşke” diyoruz.
O vakit ağaç, ıstırap oluyor içimizde.
Dinsin diye acımız kesiyoruz.
Kökü kalıyor
Her “keşke” kazılı ağacın kökü pişmanlıktır
Bilmiyoruz…
Bilmiyoruz ki; omurgamızdaki bu yük,
Kalbimizin lekesi alınmış yerindeki bu iz,
Sırtından indiğimiz atların âh’ı olsa gerek.
Bilmiyoruz ki; bugün bu yük omurgamızı kırar.
Herkesin, herkese hiç kimse olacağı bir gün var
Ve o gün, Allah da bugünü sorar.
Soracak… Bunu biliyoruz.
Âh sevdiğim herkes ve her şey;
Yüzünüzde ve üzerinizde kovulduğum yerlerin sureti
Göğsümde, suretinizi getirip getirip kalbime çakan bir ok.
Kurtarmaya çalıştığınız yerimden ölüyorum ben.
Okun sapını da kırabilirdiniz hâlbuki.
Ama çektiler göğsüme saplanan oku,
Ve döküldü kalbimin deliğinden atlar.
O vakit hayat; babamın kaşlarını çatması oldu.
Annemin arkamda durması oldu ölüm.
O an, ölmek ile yaşamak arasındaki tercihim,
Kadim bir nine-torun sorusuna döndü,
Annemi mi yoksa babamı mı daha çok sevdiğime dair.
Ne yaşayacak kadar asiydim hâlbuki
Ne de ölecek kadar masum.
Bir gün yine burada “bana kelimelerinden ver” demiştim
Zira “iste” demiştin, istemiştim.
Lâkin hiç birinin anlamını bilmiyorum
İntihap edememem de bu sebepten
İktifa edememem de…
Ben, O değilim, atmayın beni kuyuya
Benim gömleğim önden yırtıldı
Altından kalkamam, atmayın bana iftira.
Evet, alnımın kırışıklarında bir “beklemek” gömülüdür.
Ve beklediğim bir geniz tıkanıklığıdır.
Sahi, ne idi bir vakit ezan okurken Bilal’in genzini tıkayan…