Ezelde ebede dair bir söz verdim.
Ne istersin? dediler. Evet uzun uzadıya düşünemedim, ne cevabımın sonucunu kestirebildim ne de nedenini bilebildim.
İsmini söyleyemedim, cismini tarif edemedim belki ama bir ateş var ya dedim, hani şu Kaf Dağının ardında, onu isterim…
O ateşi zapdedemezsin. Avucunda tutamaz, köşeye iliştiremezsin dediler.
Ben dedim inatla. Ben o ateşi istiyorum. Ne yapmam gerekir diye sordum hırçınca, hırsla, inatla…
Yüreğini açmalısın dediler, yüreğine koymalısın…
Tamam dedim, tamam koyarım o ateşi yüreğime, en derinliklerine…
Yanarsın dediler, için için yanarsın, kül olur tekrardan yanarsın… Duymadım bile, ben hep o ateşi istedim. Kaf dağındaki, Anka’nın kucağındaki…
Anka Kuşu’nun kanatlarında, bir melek suretinde sundular…
Belki Pervane misali yanmak düşmüştü bahtıma.
Ama ben söz vermiştim bir kere ezelden ebede…
Gözün gözüme değdiğinde, hayalin aklıma düştüğünde o sıcaklık var ya, hani seni görünce tebessümümdeki sıcaklık…
İşte o sensin sevgili ta ezelden ebede uzanan sen…
Ben aslında senim sevgili, ta ezelde var olan…