İçeriğe geç

OTOGAR

Uçurumda kör gibi kalakaldım.
Yapışıyorum kayalara, ellerim kanıyor;
Ayaklarım, tırnaklarım kayıyor.
Tutamıyorum sana verdiğim sözleri.
Aşağı da pek çok kez baktım belki.
Korkmak…
Anlayamadığım bir şekilde,
Hazırlanmam sona ermiyor.

Zengin işi tabutumdan inerken,
Yorgunluk dizlerime perçinlenmiş.
Seni arıyorum mahşer yerinde,
Çareler nefesimle tükenmiş.
Nedamet…
Buradan en başa dönemezsin.
Buraya kadarını da silemezsin.

Dev gibi bir kuş geçiyormuş üzerimden.
Duyuyorum kanatlarının sesini,
Hissediyorum rüzgârını, yelini,
Namussuz her yeri gölgeledi.
Endişe ve hayret…
Benim şarkılarım çalıyor,
Bu kuyunun en yüksek yerinden.

Ölmüştüm son keresinde,
Bırakıp gitmiştim sizlere pastelleri,
Güneş her doğduğunda,
Akarmış üzerinize lekeleri.
Hasret…
Biliyorum, gök çok gürledi.
Gürledi de dökmedi,
Bir damlasını peşimden.

Sorma, sana haber vermeyeceğim,
Biletli değil, ayakta gideceğim.
Ellerim, bedenime nezaketen,
Bunca uğraştan sonra da düşeceğim.
Ve mahcubiyet…
Sonsuzluğun içinden kasten,
Bir parça, sonluluğumun ılık eseri.