İçeriğe geç

Otogarlar, Otobüsler, Oteller ve Şiirler

Şiirler en fazla otogarlara, otobüslere ve otellere yakışıyor…

Otogarlardaki ayrılışlar, belki hayatın wc molası, belki de ayışığında metal tabaklarda yediğin günün özeli. Geçmişi özlememizin, nerede o eski… ler? dememizin nedenlerinden bir de bu değil mi? Bildiğimiz, yaşadığımız içkin olan zamanları, hiç bilemeyeceğimiz, o nedenle de sınırlı bir şekilde yön verdiğimiz -gelecek- e tercih etmemiz.
Otobüsler, saatlerce tanımadığın insanlarla amaç birlikteliği edindiğin ve seyahatin cari zamanından kopup ontolojik düşüncelere koyulduğun zaman küpleridir. Bavulunu eline almanla birlikte hareketsiz düşünme hali, hareketli bekleme haline dönüşür. Bu sürede gelecekle ilgil bireysel emeklilik, yatırım, kaldırım vs. şeyleri değil, vücudunda meydana gelebilecek çizgileri anlamlarla doldurma derdine düşersin ve sonunda kendini, kendi mezarının ayaklarının dibinde hissedersin.
Otogarlarda insanları izlemek, tekrarını izleyemeyeceğin bir gol gibidir. Her insan ayrı bir kader, her insan ayrı bir komik, her insan ayrı bir ritimdir. Hayali heyecan, tatbiki zevk verir. Düşüncelerdeki sarımsak lezzetidir. Sonra irkilirsin;
– Abi çay içer misin?
– Sağ ol, içmeyeceğim.
– Bir tane iç, yeni demledim.
– Teşekkür ederim, istemiyorum.
– Bir tane iç?
– Kardeşim anlamıyor musun? Git başımdan.
Arkasından düşünürüm. Resmi çerçevedeki cevabım, neden ikinci diye, ısrar yüzünden mi? Günün ilk kalp kırması ve güneşten sonra ilk elma yeme töreni.
Taksilere de birkaç söz etmek gerekir. Yalnız, bir gece önceden kalan kusmuk lekeleri ilgimi tekrar otobüs ve otogarlara yöneltir.
Oteller…
Romalılar! Şu gördüğünüz yatakta daha önce bir günahlı yatmış olabilir. Yatmış, kalkmış 10 yıl sonra da ölmüş olabilir. Burada zaman, benimle başlar. Tersi de doğrudur. Süresi dolan insan, eskiyen eşyadır. Bu beni etkilemez.
Yataktan kalktığın an, ayna enflasyonu nedeniyle dörde beşe bölünürsün. Hemen hemen her yerde sen varsındır. Kendinle yüzleşmenin ne güzel bir molası!
Oteller insana kötü şeyler de anımsatır. Yalnızlık, kimsesizlik gibi. Yalnızlık ve kimsesizliğin hiç benzeşmediği gibi. Ölüm ise intihar kadar yakındır bu kurmaca cennetten kiraladığın odada. Kapıyı kilitleyip, gece lambasını açtığında, sağ tarafındaki boş duvar birden mağaraya dönüşür, hakikati algılamaya çalışırsın. Duvar, alttan yanmaya başlar. Aşırılaşmış bir İrlanda kadını teni gibiyse duvarın rengi, işte o düşüncenin rengidir. Algı, idrake dönüşmeden biter, kül olur. Yataktan doğrulduğunda, İrlandalı hanımefendinin teninde kendinle göz göze gelirsin. Chopin’in valsleri ile aklın dans eder. Mazurkalarını pek sevmezsin.
Şu kâinatta hiçbir şeye yaramayan şeyler vardır. Doğa onu formlayamadığı, sen de tüketemediğin için bunu bilemezsin. Belki otel odasında bunu sadece ben bilebilirim. Mesela aşkı tüketemezsin. Dönüşen şey ve dönüşülen şeyler tükenebilir. Aşk tükenmez. Sende olmayanı ve senden olmayanı yine tüketemezsin. Sevgi sende (n) dir; aşk değil.
Aşka vesile ile müthişliğini ispat eden, -fief’te imkânsızlaşan, doğuda kalpleri dağlayan; beni de otobüslere bindirip, otogarlarda bekleten, otellere kapatan ~şey budur.

Şiirler en fazla otogarlara, otobüslere ve otellere yakışır.