Ahh Ramazan, Deli Ramazan… Pissst deyince kovalardı ya bizi küçükken, önce homurdanır kendi kendine, sonra küfretmeye başlar, biz kaçardık o kovalardı. Yerden bir taş alır düşerdi peşimize, ne birimizi yakalayabilmiş ne de taşı atıp kafamızı yarabilmişti. Kıskançlığından mı kovalardı yoksa merhametinde mi yakalamazdı bilinmez. Ramazan’a pisst demeyi, sokaklarda koşmayı bıraktığım zamanlarda annennemin dizi dibinde öğrenmiştim. ‘’Ramazan’’ demişti annennem, ‘’çok güzel bir çocuktu’’ saçımı daha bir şefkatli okşuyarak, ‘’şu köşede yapılan apartmanın yerinde iki katlı bir bina vardı’’. ‘’İlahi takdir, orada oturan Mehmet Bey’lerin çocukları olmuyordu, evlat özlemi işte Ramazan’ı evlatlık almışlardı’’. Türlü türlü oyuncaklar, elbiseler. Yetimliğinden mi yoksa yaratılmışlığından mı, ne yakışırdı yeni elbiseler. Sokağa indimi koşar, gülümser, eve de mahalleye de sevinç getirmişti Ramazan. Evde kedi beslemek adet değildi ama o kadar çok seviyorlardı ki yavrularını, bir yavru daha eklediler sıcak yuvalarına Ramazan’ın ısrarına dayanamayarak. Ramazan koşar, kedi koşar, ramazan zıplar, kedi zıplar…
Yedi yaşındayken Ramazan, Mehmet Bey’in eşi hamile kaldı. Allah var ya tüm mahalleli yetim başı okşuyan, dahası kucağına basan hiç karşılıksız kalır mı dedik. Kardeşinin doğduğu gün Ramazan’la kedisi mahalleyi baştan başa koşmuştu, ‘’kardeşim oldu, kardeşim oldu’’ diye…
Ramazan önce, yeni kıyafetler giymez, sonra kediyle koşmaz oldu. Sokak ortasında azarlanmaya başladı, neşesi günden güne söndü. Mehmet Bey’in kendi çocuğu doğunca Ramazan ortada kalmıştı,ortada kalmak ne demek kenara itilmişti.
Bir gece ‘’Açın kapıyı anneciğim nolur açın kapıyı’’ sesiyle uyandı tüm mahalle. ‘’Annecim çok soğuk dışarı,nolur açın’’. mahalleli üşüyordu sıcak evlerinde, gökler ağlıyor Ramazan’ı daha bir ıslatıyordu. ‘’Anneciğim açın kapıyı,ben kardeşimi çok seviyorum…’’
Annennemgil almış Ramazan’ı eve, Ramazan titriyor, kediyi ısıtmaya çalışıyor. Kedi titriyor, ramazanı ısıtmaya çalışıyor. Ramazan sayıklıyor, ‘’teyzeceiğim ben kardeşimi çok seviyorum…’’
Ricacı olarak gitmiş mahalleli Mehmet Bey’e, işin aslı, aslında işin bahanesi Ramazan nasılsa kardeşiyle oynarken onu yere düşürmüş, Mehmet Bey’e göreyse bu kaçıncı oluyormuş, kaç kere düşürmüş yere, yetmiş artık ama ceza olsun diye bırakmış sokakta.
Bir ay sonra Ramazan ağlıyor gene, mahalleli gene üşüyor sıcak evlerinde yalnız bu sefer gökler ağlamıyor, öfkelenmiş gökler yel esiyor. Gökler öfkeleniyor,yel esiyor… ‘’Anneciğim gitmeyin ben sizi çok seviyorum, anneciğim gitmeyin ben kardeşimi çok seviyorum…’’
Mehmet Bey’ler o gece pılısını pırtsını topluyor, gidiyor. Ramazan sokakta kalıyor. Annennemgil evlerine alıyor Ramazan’ı, Ramazan kedisine sarılıyor sıkı sıkı, üç gün sayıklıyor ‘’Anneciğim ben sizi çok seviyorum,anneciğim ben kardeşimi çok seviyorum’’, daha bir sarılıyor kardeşimi seviyorum derken kediye Ramazan. Ramazan üç gün sonra kendine geliyor, birkaç gece evinin kapısına gidiyor kucağında kedisi ile, ‘’anneciğim açın kapıyı ben sizi çok seviyorum,anneciğim açın kapıyı ben kardeşimi çok seviyorum…’’
Ramazan koşmaya başlıyor kedisiyle yeniden, Ramazan koşuyor kedi koşuyor, Ramazan zıplıyor kedi zıplıyor. Ramazan yeniden gülmeye başlıyor ki, kedisine araba çarpıyor. Ramazan bir çığlık atıyor, mahalle yankılanıyor. Ramazan bir çığlık atıyor mahalle yanıyor. ‘’Ramazan’’ diyor annennem. ‘’Ramazan o gün gidiyor’’ ve Ramazan yirmi yıl sonra geliyor mahalleye, Çocuk Ramazan gidiyor Deli Ramazan geliyor mahalleye. Annennem ‘’Ramazan güzel çocuktu, çok güzel çocuktu’’ diyor.