Dâhice olduğunu düşündüğüm bir şey gelmişti aklıma, unuttum. Yüzlerce ayaktan oluşan muazzam manzarayı izlerken, neredeyse en küçük kâğıt para miktarınca itelenen imamın abdest suyundan bozma çaya, tat versin diye attığım şekeri karıştırırken bombok hayatım geldi aklıma, unuttum.
Mistırlar, Madamlar, Matmazeller, Leydiler ve tabii ki Sörler… Sizleri unutmadım.
Dudağımın kenarında kalanın artık yalnızca bir izmaritten ibaret olduğunu, soğuyan abdest suyuyla külün oluşturduğu kimyasalı yudumlamaya niyetlenirken anladım. Demek ki sadece niyet etmedim, yudumladım.
Neredeyse bir çay parasına niçin berber koltuğuna oturmamış olduğuma hayıflanan Matmazel’in gözlerine takıldı gözlerim, duraladım.
Jilet gibi giyinmiş Mistır’ın, aslında Madam’a kur yaptığını ve Madam’ın niçin bana baktığını saçlarımın rengini düşününce anladım.
Sonra dâhice olduğunu düşündüğüm bir şey gelmişti yine aklıma, ateş isteyen Leydi’nin sesiyle uyandım. Bir bayanın sigarası yakılacaktı, ben yakmadım. Kibritimin başkasının sigarasını yakamadığını yan masada çakılan Zippo’nun sesinden anladım.
“Solcu değilmiş ibne” diyen Mistır’ın vurgularına ve virgüllerine ise hiç ihtiyaç duymadım. Tesbiti yerindeydi elbet, ne solcuydum ne de ibne sonuçta. Dahası dâhice olduğunu düşündüğüm bir şey gelmişti aklıma, yutkundum. Matmazel’in gözlerini aradım bir an boş bulunup, yine bombok hayatım geldi aklıma, onu da unuttum.
Bir kan gölünün üzerinde dikilen delikanlı görünümlü ibneleri de hiç unutmadım. Sırtlarında taşıyacak değillerdi ya ömürleri boyunca, bombok hayatıma rağmen bir tek onları unutmadım.
Tam aklıma gelmişken söyleyeyim, dâhice olduğunu düşündüğüm bir şey geldi aklıma…
Siktir edin, en azından siz unutun.