Alışılmış Hüsran Bu
Şiirapis; buharın içindeki toz zerresi, sesin sessizliği… Zaman ve mekandan bağımsız üçüncü göz…
Uzun zamandır kafanın içindedirler ve en az iki tanedirler. Tabiatları itibarı ile ayrı ayrı köşelerde yuvalandıkları için müşterek bi’düzlemde buluşmaları imkansız gibi görünür. Elma armut misali. Ama çoğu zaman yürürken ve çoğu zaman hiç beklenmeyen bi’anda gerçekleşebilir böylesine ilginç bi’buluşma. Olsun dersin. Bu kez gafil avlanmadığını düşünürsün;çünkü o eski toy çocuk değilsindir artık… Bu gibi buluşmalarla her an karşılaşma ihtimalini göz önünde bulundurmayı öğrenmişsindir tecrübelerinden. Ve iktiza eden tedbirleri a4 ebatlarında en az iki kağıdı ve en az iki kalemi cebinde veya çantanda taşımayı huy edinerek almış olduğun kanaatindesindir. Şimdi herkesten bir adım önde gibisindir ve kendinle ne kadar gurur duysan azdır, şımarmak hakkındır vesselam. Hatta biraz daha ileri gitmekte beis görmez: ”İnsan, istedikten sonra hayatında kötü sürprizlere, şansa ve tesadüfe yer bırakmaz, tıpkı benim gibi”lerinden üst tellerden beylik laflar bile geçirirsin içinden. Kafandakiler ise ilahi bi’ahenk ve nizami bi’sıra takip ediyordur ve biraz heyecan biraz da telaşla dökülecek müsait yer arıyorlardır o sıra. ”zamanı geldi, hazırım” der bi’çırpıda serersin a4 kağıdını; herhangi bi’arabanın kaputuna, imkanlar ölçüsünde bi’ağaç gövdesine veya kendi dizine aleacele ve kalemlerinden birini çıkarırsın ışık hızıyla. Yazmaz; ama dert değildir kesinlikle. İkincisi vardır çünkü; ona saldırırsın can havliyle. O an, denizin ortasında kalmış ve çırpınacak takati olmayan biri gibi hissedersin kendini tam olarak ve can yeleğinden hiçbi’farkı yoktur gözünde o ince uzun mürekkepli çubuğun. Yazmaz netekim. Hüsran. Kalem yazsaydı ve aklından geçenler olduğu gibi yerleşebilseydi eğer kağıdın üzerine yeryüzünde ki bütün çığlıklar son bulacak, dökülen bütün göz yaşları kuruyacaktı oysa…
Pis pis sırıtarak Şiirapis: “Hayatın, bazen kalemleri dahi kullanarak şakayla karışık boktan azizlikler yapacak kadar acımasız olabileceğini de adın gibi bilmelisin evlat!” der ilham perdesi kapanırken…
Ama sen o anı yaşayan olarak olayın tam göbeğindesindir ya hani, sakin olman mümkün değildir bu sebeble. Jöle kıvamında ki heyacanla et kesmişsindir baştan ayağa… Kötü sürprizler, şanssızlıklar ve acı tesadüfler bir araya gelince Tyson’ ın çıkarttığı aparkat tadında acımtırak şeyler olurlar. Abartmak gerekirse ki gerekir; dünya tutanacak bi’dal falan bulamaz üstüne yıkılır ya da yaşadıklarından yediğin yumrukların etkisiyle yığılacak köşe ararsın. Hiç fark etmez hepsi aynı köşeye çıkıyordur ve köşende kişisel adetlerin icabı üstüste iki dal sigarayı kıtlıktan çıkan boğa gibi boğman gerekir. Çünkü sigaranın araya giren, kısmen de olsa unutturabilen bi’takım gizli formüllerle donatıldığını bir sen bilirsin… Şimdi, bir elinde ağız dolusu küfürler savurduğun kalleş kalemin, ötekinde ise vefa timsali sigaran kalmıştır duman duman. Üçüncü sigarayı yakarsın tereddüt etmeden ve yaktığın anda ortalama seksenbeş kiloluk bal kabağı gibi hissederek kendini yürümeye devam edersin kaldığın yerden hatta koşarsın belki… O aşağılık kalemin yazması durumunda kaçırmayı göze aldığın otobüsü hala yakalayabileceğiniz zamanlar da sunar sana hayat kaçan büyük balığın teselli ikramiyesi babında. Yakalarsan problem yoktur, yakalayamazsan da yoktur; dört olur altı üstü…
Şiirapis: “Çünkü diye başlanarak özetlenecek cinsten bi’hadise bu evlat; çünkü herkesin muhakkak öldüğü ve muhakkak öleceği bu dünyada sigara tek başına öldüremez ama yazmayan bi’kalem tek başına katili olabilir şifai kelimelerin… O zaman kalemin sigaradan daha zararlı olduğunu ve her ne olursa olsun kağıdın her zaman en masum olduğunu unutma artık!” diye mırıldandı kapanan perdenin arkasından. Duydum, anladım…
Gidiyorum, gelmek üzere…
T.s.k,