İçeriğe geç

Hafif Değil Gevşek Yazı

 

Balık! Eğer bir akşam yemeğinde O’nu yiyebilme ihtimalim var ise, kesinlikle es geçmem. Bu akşam, ihtimali kendim yarattım, epey yol yürüdüm ve O’na ulaştım. Ayıptır söylemesi, artık ne kadar özlemişsem, bir porsiyon hamsi bir porsiyon palamut bana mısın demedi.

Dükkândan (evet tam olarak bir dükkândı, lokanta veya restoran ismi o mekâna biraz fazla kaçardı) muradıma ermiş bir şekilde çıktığımda, önceden oluşturmuş bulunduğum “önce yemek, sonra kitap, sonra tatlı” prensibim gereği yakında bulunan kitapçıya doğru yürümeye başladım.

Prensip dedik ya, illa ki bozulacak bir zamanda bir yerde. Melun olay şöyle gerçekleşti:

Prensiplerimden ödün vermem için türlü oyunlar çevirmekte bir an bile tereddüt etmeyen hain düşmanlar, cep telefonuma gönderdikleri mesajla adeta emellerine bir adım daha yaklaşıyorlardı. Mesaj, telefon faturamın son gününün geldiğini doğrudan, uygulamayı planladığım “kutsal sıram”ın bozulacağını dolaylı olarak bana bildiriyordu. Zaten “kutsal sıram”ın bozulacağına bir hayli sinirlenen şahsım, bu tarz sıkıştırma ve kuşatma hareketlerinden de fena halde kötü etkilenmişti. Ve sonunda olan oldu.

Hayır, bir anda telefonu yere fırlatıp parçalamadım. Bu şehirde, neredeyse her iki dükkândan birisini oluşturan meşhur bayilerden birine girip, paşa paşa faturamı yatırdım. Çıktığımda eve dönerken “Oğlum şimdi senin, Ahmet abinin müptezelinden ne farkın kaldı” diye düşünmedim değil. Ama fazla kafama takmamaya çalıştım, “nasıl olsa başka bir yazıda “ağır” yazarım, kötülerim vahşiyi, kendimi kurtarırım” diye geçiştirdim.

Hah, şimdi gelelim bu yazının yazılma nedenine.

Küreselleşen dünya, Türkiye’nin bu dünyaya entegrasyonu, bu yapılırken kimlerin yanlışlarının olduğu, başka seçeneğimizin olup olmadığı, nelerin eksik yapıldığı, oradan teknolojiye, iletişim teknolojisine, gelişmişliğe, medeniyete vs. daldan dala atlayıp sövülecek olanlara sövülebilirdi, bir miktar da slogan atılabilirdi.

Ama hafifliğin tadı bir başka oluyor(muş). Bu nedenle benim derdim başka, biraz kendi derdime düştüm, önemli olayları unuttum bugün. Derdim, “connecting people” yasası yine işlerken, “disconnecting me and Camus”* olayının gerçekleştiğini kimsenin bilmemesi. Tatlıyı zaten unuttuğumu ise, henüz fark ettim.

 

 

 

*İngilizce bilmediğim ortaya çıktığı için son derece üzgünüm.