İçeriğe geç

Yine, yeni, yeniden…

Memlekette amatör maçların oynandığı halı sahanın yanından geçerken durakladım.  Çünkü biz top peşinde koşarken orası halı değildi. Kum bile değildi. Betondu! On yılımı verdiğim sahanın şahidi dizlerimde oluşan yara beredir. Şimdi görünce eski anılarım canlandı.

Uzun zaman top ile verdiğim mücadelede üniversite sınavı da dâhil hiçbir şey beni yıldıramamıştır. Fakat ara ara yaşanan sakatlıklar ve hastalıklar nedeniyle sahalardan uzak kalmışlığım vardır. Sakatlık dönüşü her zaman sanki ilk sahaya çıktığın gün gibi olur. İlk on dakika top ayağına dolaşır, acemilik çekersin. Bir yandan da normalde koşmayacağın yerlere koşar, tekmeye kafa atarsın. Şimdi yazarken aynı duyguları meslekte de yaşadığımı farkediyorum. İlk atandığımda telefonumun hızlı aramalar bölümünde konsültan hekimlerimin numaraları kayıtlıydı. İçinden çıkılamayan durumlarda 24 saat yol yardımcılığı yaptılar.

Hayatım boyunca hep iki işi bir arada yaptım. Ders çalışırken televizyon izledim, kitap okurken müzik dinledim. Üniversite sınavına hazırlanırken futbol oynadım, vizelere hazırlanırken bilgisayar oyunlarına sardım. En son Anadolu’nun ücra bir köşesinde, yolun gerçekten bittiği bir ilçede ders çalışmak dışında bir iş bulamayacak noktaya geldim. Orada da üzerime düşeni yaptım ve dil öğrenmeye merak sardım. Rüyalarımı yabancı dilde görüyorum! Yeni hayatım ile ilgili tek gelişme bu da değil! Üstüne bir de göçebe oldum. Hem de yazlık-kışlık diye yılı değil ayı ikiye böldüm.

Aylık göçebelik dönemim boyunca futbol sahalarında yaşadığım acemiliği meslek hayatımda da yaşamaya başladım. Her uzun aradan sonra ilk nöbetlerde sanki mesleğe başladığım ilk gün gibi geldi bana. Bunun yanında da son nöbetlerdeki bezginliğin yerini bir heves aldı.

daktilo

Bir otobüs yolculuğunda yabancı bir film izlemiştim. İsmini hatırlamıyorum ama konusu genel hatlarıyla şöyle: Meşhur bir yazar bazı nedenlerle yazarlığı bırakır ve İtalya’da bir köye yerleşir. Sonra genç bir yazar adayı da onu tekrar yazmaya ikna etmeye gelir. Hikâye mutlu son ile biter. Adam tekrar daktilonun başına oturur. Yalnız öyle bir oturur ki bizim tekmeye kafa atmamız gibi çocuksu bir heyecan ile sabaha kadar aralıksız yazar.

Yazının gidişatına baktıktan sonra bu film geldi aklıma. Uzun bir zaman sonra tekrar kalemle kavuşunca, o heyecan ile kelimeler birbirine dolanmaya başladı. Bedduanın meşhur olduğu günlerde birisi beni de aradan çıkarıp “Kalemin kurusun!” mu dedi bilmiyorum. Fakat şu anda hem meslekteki hem de futbol sahasındaki heyecanın farklı bir türünü yaşıyorum. Aynı zamanda da gevezeliğini! Bunları söylerken sanki çok şey yazıyormuşuz izlenimi oluşmasın. Fakat bizim gibi durumdan vazife çıkarıp suya yazı yazan arkadaşları olanlar için bir cümle yazan da kütüphane dolusu kitap yazan da birdir.