İçeriğe geç

Rüzgar

Belki de yazamayışımın nedeni ilk cümleyi kurup da bir türlü başlayamamamdır. Bir başlasam ardı arkası kesilmeyecek belki sözcüklerimin ama… Bir hikayemin olabilmesi için önce başlamam gerektiğini hatırlatıyorum kendime. Olsun, bu sefer başlangıcı olmadan yazacağım. Başını ben de bilmiyorum. Sonunu zaten kimse bilmiyor. En son ne zaman başladığımı hatırlamıyorum. En son ne zaman sona erdirdiğimi de. Ben yaşamıyorum, öylece geçip gidiyorum… Hep gidiyorum. Ama varamıyorum. Geçip gittiğimi görenler yaşadığımı düşünüyorlar belki. Bilmiyorlar ki; bir hikayem yok. Edinmeye çalıştığım yarım hikayelerle yüreğim yamanmıyor… Rüzgarı kendime ad olarak bellediğim gün, ben bile farkında değildim kuytularıma sığınmış aidiyetsizlik hissinin. Aslında denemedim değil denedim. Güne, güzel bir manzara eşliğinde kahvaltı ederek başlamak güzel olabilirdi meselâ… Manzara olmasa da güzeli görebilirdim. Ama başlayamadım. O değil de benim mutsuzluğumun adı “Yaşamak için çalışmıyoruz, çalışmak için yaşıyoruz” dediğim gün koyulmuş oldu. Bu düşünce kök saldı içime, en derinlerime sakladığım manalara bile ulaştı. Yitirdim manalarımı, zira yaşam fazlasıyla mekanikleşmişti… Düş(ünce)lerimde, anlamlarımda yalnızdım. Ne başı var bu hikayenin, bu gidişle ne de sonu olabilecek… Günler her zaman yoğun ve yorucu değil. Ama ben mütemadiyen yorgunum. Üstelik kendime bile anlatmıyorum artık. O denli yorgunum. Şimdi nasıl oluyor da yazıyorum, hiç bilmiyorum. Bu yazının bir başı olmadığı gibi bir sonu da olmayacak. Böyle sayıklamalarla cümleler birbirinin ardına dizilecek. Sonu gelmeyecek, yarım kalacak. Tıpkı bir akşam yorgun argın otobüsle eve dönerken; nasıl başladığını bilmediğim bir anda zihnimde kurgulanan hikayenin, ağırlaşan göz kapaklarıma ve hafızama yenik düşmesi gibi… Herkesi duyuyorum, bir kendimi duyamıyorum. Kalbimin sesini bu denli ne vakit kıstım hatırlamıyorum. Mutsuzluğu biliyorum belki, mutsuzluğumu bilemiyorum. Umudu biliyorum belki umudumu bilemiyorum. Öylece esiyorum. Hep gidiyorum, varamıyorum… Düşünceler, düşünceler… Korkarım ki ben de bu mekanik hayatın çoktan bir parçası olmuşum. Tüm bu ızdırabımın kaynağı; sesini benim bile duyamadığım kalbimin feryat figanından öte bir şey değil. Düğümü çözebilmem için başını ya da sonunu bulmam lazım bu yarım kalmış hikayelerin. Bir son yok. Acı bir son olsa bile bir son verebilseydim tüm bu acılarıma. Ya başı? Başını hatırlamıyorum. Hatırlamak ile unutmak arasındaki o ince çizgiyi çok yanlış yerden çekmiş olmalıyım zamanında. Yaşadıklarımı unutayım derken yaşamayı unutmuşum. Kalbimin sesini ben bile duyamıyorum, göğsümde tonlarca düşüncelerin ağırlığı altında eziliyor, çırpınıyor ve ben hala onun korkularıma yenik düşmesine karşı koyabilecek gücü bir türlü toparlayamıyorum. Yorgunum.