İçeriğe geç

Psişik Mevzular 29, ” Ferdi Tayfur, Panait Istrati’nin Hiç Görmediği Kardeşidir “

Evvela, bu satırları Panait  Istrati’ nin Mihail isimli romanını bitirdikten hemen sonra herhangi bi’Ferdibr şarkısını dinlerken yan yana getirdiğimi bilmeniz gerekiyor. Ne demek istediğimi yarım yamalak bile olsa anlayabilmeniz için ( çünkü ben dahi tam olarak anlayamamışken ) bize yardımcı olabilecek tek yöntem hemzamanlı Ferdi bey dinlemek yahut en kısa zamanda Mihail’i sindirerek okumak olabilir. Belki de anlamanın ötesindeki bi’hissediş anlatabilir hepimize, her şeyi… Denemek lazım…

Evet, Ferdi beyin bendeki yeri başkadır. Bilen bilir. Peki neden? Kavruk sesi, katıksız ve katkısız güfteleri, her insanda yakalanamayacak masum bakışları ve “ bizden biri ” tanımına çok yakın hatta en yakın kişiliği ile acılarımı sünger misali emdiği için. Neşenin varlığını hatırlatarak, hayatın olağan akışında ölçüsü kıvamında bütün sevinmelere uygun boşluklar yarattığı için… (Hakkında çıkartılan bütün planlı karalama kampanyalarına kulaklarımı tıkayarak inatla dinlemeye devam edeceğimi bildiririm antiferdicilere)

Çünkü bana göre Ferdi bey sıradan insanların ( Sıradan İnsan: Kahraman olmamayı bilinçle isteyen yahut sade yaşamayı şiar edinen kişi )  yaşadıklarını yalın bi’şekilde yansıtmaya çalışmıştır şarkılarına. Tabiri caizse halka inebilmiştir ve ancak böylelikle avutabilmiştir beni. Panait İstrati de ismiyle müsemma romanının sıkı kahramanı Mihail’ i ile aşağı yukarı benzer sebeplere dayanarak özel bi’yer edindi bende. Mihail; Panait Istrati’nin sahici dostu. Hakikati (hakikaten hakikati ) aramak uğruna her şeyden hatta kendisinden bile vazgeçişin somut hali. Uyanışın simgesi. Metruk yüreğin yenilikçi tutumu. Acılarını, sevinçlerini, iç çekişlerini, arayışlarını ve sitemlerini maharetle saklayabildiği için seven, erken kenara çekilen serseri… Aslında Istrati’ nin bendeki özel yeri sadece ve sadece Mihail ile kurduğu pürüzsüz dostluk bağından bile kaynaklanabilirdi ama O eşine ender rastlanan bu samimi ilişkiyi öyle içten, öyle doğal aktarmış ki, yerini kaya gibi sağlamlaştırmak istemiş adeta…

Gelelim Istrati-Tayfur kardeşliğine…

Ferdi Tayfur günümüz Mihaillerinin sesi olmuştur bence… İddia bu. İzah iktiza eder elbette. Çalışalım öyleyse; İstrati, Mihail adlı romanında kahramanı Mihail’i şöyle konuşturmuştur “ Daha önce de yazılıp söylenmiş bir doğru bu: yoksulluk ve acı insanı içten kılar. Bense daha da ileri gidip acı çekmenin insanda sevinç yarattığını söyleyeceğim.” Ben de Ferdi Bey’in aşağı yukarı her şarkısında dolaylı yahut dolaysız bi’şekilde bu ayrıntıyı yakalarım ve dışarıdan bakıldığında her ne kadar halet-i ruhiyemi enkaza çeviriyor gibi görünse de bunun hiç de böyle olmadığını bilakis acılarımı sünger misali emdiğini buna karşılık sevinçlerim için uygun boşluklar yarattığını sezmişimdir, hayatın olağan dağdağası içinde bile. Sevinçlerin hayatı dayanılır hale getiren önemli faktörlerden olduğu gerçeği göz önünde bulundurulursa ki gerçekten öyledir; sevinmek odaklı acıyı makul gören Istrati ile Tayfur’un manevi kardeşliğinden bahsetmek abesle iştigal olmaz herhalde. Mevzu’a bu mantıkla yaklaşılınca farklı sanat türleriyle her ikisinin de acılarımı normalleştirdiği de ayrı bi’gerçekliktir… Ve bu, bence en ciddi kardeşlik alametidir…

Acı normalleşir mi? Hadi normalleşti diyelim, normalleşmesi normal midir acaba? Birbirini tamamlayan bu iki sorunun cevabı aynıdır ve evettir. Acı normalleşir ve normalleşmesi son derece normaldir hatta gereklidir de bi’yerde. Mihail, acı insanı içten ve mutlu kılar şeklindeki aykırılık dolu iddiası ile beynimi idrak noktasında epey bi’zorlamıştı. Bu iddiayı aklıma yatırdıktan sonra Mihail’ den de ileriye taşıyarak ( ve bi’nebze utanç içinde ) acının; uzak durulması gereken, hiç gereksinim duyulmayan ve yaşanması istenilmeyen bi’duygu olmadığını aksine insanoğlunun temel ihtiyaçlarından biri olarak gördüğümü dile getiriyorum; Ekmek gibi, su gibi, mutluluk gibi, yalan gibi… Öncelikle bunu mazoşist bi’tavırla söylemediğimi; bahsettiğim acı kavramının sonuçları itibariyle mazoşistlerin acısına hiç mi hiç benzemediğini belirtmeliyim.

Normalleştirilemeyen her acı mazoşizm görüntüsü verir ve bi’süre sonra acı çekmek alışkanlık haline gelir. İstediğimiz ve söylediğimiz bu değil. Normalleştirilmiş acılar ise sıradanlaşmaktan kurtulamaz ve sıradanlaşan her şey sıkar. Farklı farklı türlerden, farklı bi’şeyler aramaya iter insanı. İstediğimiz ve söylediğimiz bu. Mazoşistler acıya hayrandır ve her acı eninde sonunda gelişmiş başka bi’acıya kapı aralamaktadır. Oysa acıyı metanete giden vasıta olarak görmeyen ve içinde ve sonunda saf mutluluk arzusu barındırmayan hiçbi’acı ne Ferdi beyin ne de Panait Istrati’ nin benimseyebileceği bi’şey değildir… Ve bence, bu da ciddi bi’kardeşlik alametidir…

Bu bilgiler ışığında buraya kadar işlediklerimizi maddeler halinde özetleyecek olursak;

– Her acı normalleşir.

– Panait Israti, Ferdi Bey’in bıyıksız halinin tıpkısının aynısıdır, doğal olarak kardeştirler.

– Mihail, Ferdi Bey ve Panait ISTRATİ’ nin ortak ahbabıdır.

–  Son olarak, Ferdi Bey’ in en sevdiğimiz parçasıdır: ” Her Saat Başında Hatırla Beni ” diyebiliriz.

Sizlere kolaylık olsun diye paylaştığım sanat eserini dinleyedurun ve bana teşekkür edin; çünkü ben gidiyorum, tekrar gelmek üzere…

T.s.k,

[pro-player width=’420′ height=’315′ type=’video’]http://www.youtube.com/watch?v=GKfI6rlm1Pg[/pro-player]