İçeriğe geç

Psişik Mevzular 23, ” Kıl Testereden Ekmek Sepeti Yapmaya Kıl Olmasaydım! “

Yusuf Miroğlu abimiz bizim alem dediğimiz bitirim dünyasının bütün raconlarını tedavülden kaldırırken, Türk ticaret hayatı ise Japon pazarları furyasının fırtına gibi estiği dönemleri yaşıyordu. Her şeyin 1 lira olduğu ve Erıcsson GH 688 marka ve modelli cep telefonlarının revaçta olduğu dönemleri yaşıyorduk anlayacağınız. Bendeniz ise o dönemlerde olanca çalışkanlığım, fırçayla taranmış kabarık saçlarım ve hunharca sıkılmış kravatımla ortaokul sıralarını aşındırmakla meşguldum. Çoğu saçma sapan yığınla ders ve çokbilmiş hocaları yüzünden canım epey sıkılıyordu. O zamanlar canımı sıktığı yetmezmiş gibi, bugün ders diye anlatılanların hiçbirinin hayat denilen uygulama alanında pratik karşılığının bulunmadığını fark etmenin derin kederindeyim! Bu yüzden okul, ailelerin günde 6 saat kafa dinlemeleri için çocuklarını postaladıkları herhangi bi’devlet dairesinden başka bi’şey değildir gözümde…

O gün, yani ev ekonomisi ve iş eğitimi olarak adlandırılan derste kıl testereden ekmek sepeti yapmam için öğretmen tarafından zayıf not vermekle tehdit edilerek zorlandığım gün, bırakmalıydım okulu. Olmadı. Kıl testereden ekmek sepeti yapmanın en azından dersin adıyla mantıken bağdaşmadığını; çünkü kıl testere, kontrplak ve tutkalın o zamanın parasıyla yaklaşık 5 lira ettiğini, üstelik bu üç malzemeden bir ekmek sepeti meydana getirmek için harcanan vaktin ve verilen emeğin buna değmeyeceğini zira yapmaya zorlandığım ürünün Japon pazarlarında 1 liraya satıldığını ve faşizan bir tutumla dayatılan yöntemin ev ekonomisine katkıdan ziyade 4 lira zararının bulunduğunu bu sebeple kıl testereden ekmek sepeti yapmayacağımı, herkesin gözü önünde karizmasını çizdiğim ruhsuz öğretmenime kesinlediğim günün okul çıkışında bi’koşu mahkemede yaşımı büyütmeli sonra askere gitmeliydim. Tezkeremi aldıktan sonra ilk iş Cern’de ki bilimsel çalışmalara katılmak üzere Zambiya konsolosluğuna vize başvurusunda bulunmalıydım, biliyorum yapmalıydım ama olmadı. Yani en azından arkadaş müsveddeleri o kazmaların mukavvadan ev, bahçe, çiçek, böcek, boru falan yaparken eğlenmelerini, el işi kağıtlarından kamu grisi okul duvarlarını gereksiz bir heyecanla renklendirmeye çalışmalarını ve kıl testereden ekmek sepeti yaparak aile bütçesine destek olduklarını sanmanın aptal kandırılmışlığını yaşamalarını öyle mal gibi hiçbir şey yapmadan kenardan seyretmektense, Kadir İnanır gibi lacivert ceketimi omuzlarıma atıp ve kapıyı tıpkı onun gibi çarpıp çıkmalıydım sistemin okul olarak adlandırdığı bu betonarme batakhaneden ama; o da olmadı.

İnsan bu, hayatının kırılma noktalarının farkına çok sonraları varabilir bazen. Şimdi anlıyorum ki ruhuma insafsızca yapışan aşırı mantıkçılık ve beraberinde getirdiği sosyal uzaklaşma akıllara durgunluk veren aynı zamanda görenleri hayrete düşüren o sert çıkışım yüzünden zuhur etti…

Sakın ama sakın “Maksat kıl testereden ekmek sepeti yapmak değil ayavrum, kişisel becerini arttırmak.” gibilerinden boş laflar etmeyin bana. Daha ampul bile sökemeyen dünya kadar akraninsan tanıyorum ben. Yoksa onlar hayatları boyunca hiç ev ekonomisi ve iş eğitimi dersi görmediler mi? Gördüler tabi ama becerinin okulda değil sokakta kazanılan bi’özellik olduğunu bilemediler. Asıl beceri kıl testereden ekmek sepeti yapmak değil; huysuzluğu ile nam salmış at arabacısına çaktırmadan üst mahalleye kadar gidebilmekti. Mahalle maçlarının aranılan topçusu olmak veya mahalle sakinlerinin kullanmadığı tahtalardan kızak yapabilmekti. Kaldı ki bu beceriler o yaştaki bi’çocuk için beceriden çok kahramanlık bile sayılabilirdi. Düşünüyorum da o zamanlar kıl testereden ekmek sepeti yapmayı kafama yatan bi’uğraş olarak görseydim, bugün en basit alışkanlıklarımdan tutun da medeni halime kadar hayatım ve hayatımdaki her şey toplumun istediği gibi olurdu herhalde. İyi ki yatmamış kafama. Yoksa Japon pazarları, yerlerini fiyat derecelendirmesi yapan milyonculara, Yusuf Miroğlu Polat Alemdar’a, takoz Ericsson GH 688 dokunmatik teknoloji harikalarına bırakarak tarih olurken ben ve ezeli düşmanım kıl testere hayat karşısında ki özgün konumlarımızı nasıl muhafaza ederdik… Muhafazanallah…

Gidiyorum, gelmek üzere…

T.s.k,