İçeriğe geç

Psişik Mevzular 61, ” Yooo, Hemen İtiraz Etme Bi’düşün! “

Hani güle oynaya kazanan kimseler vardır; gün gelip de biriktirdikleri ellerinden gidince ağlar dururlar ve teselli bulamazlar; işte, bu yatışmak bilmeyen canavar da beni o hale getirmişti. Üzerime geliyor ve beni yavaş yavaş güneşin sustuğu yere doğru itiyordu.

Dante Alighieri – İlahi Komedya

Frederik ORTANCA. Şehirde doğdu, şehirde büyüdü, şehirde öldü. Şimdilerde ise bilmem ne vilayetinin bilmem ne ilçesine bağlı ata toprağı Ortanca köyünde nefes alıp vermekte. Anlatılsa dahi herhangi bi’duygu değişikliği gerçekleştirmeyecek hikâyelerin ortalamasıyım diye övünen/hayıflanan biri Frederik Ortanca. Neye benzediği hakkında fikir edinmek isteyenler gözlerinin önüne sadece istediğinde kalkıp yürüyebilen bi’sepet getirmeye çalışmalıdır.

Frederik’in hayatında beklenmeyene yer yoktu. Ne bi’hayvanın başını okşadı ne de bi’hayvanın saldırısına uğradı; bi’kaç sinek ısırığı saldırıdan sayılmazsa tabbii. Birine kafa atmışlığı da, bi’kıza çıkma teklifi etmişliği de yok. Mahalle takımının aranılan topçusu ol(a)madığı gibi kullana kullana eskitebildiği bi’ayakkabısı da hiç olmadı. Herkes kadar serum yedi, herkes kadar bademcikleri şişti ve herkes kadar diş ağrısı çekti. Herhangi bi’arkadaşıyla herhangi bi’sorun yaşadığını hatırlamıyor, hatta bu da benim arkadaşımdır diyebileceği biri oldu mu, hatırlamıyor. Hatırlamıyor. Hangi yatırım aracına yönlendirsem refah seviyemi biraz daha arttırabilirim diye düşünebileceği birikimi de, kapı arkası askılığın bütün çengellerini doldurabilecek sayıda elbisesi de olmadı. Yetmezmiş gibi hangi mevsimde ne kalınlıkta elbise giyilmesi gerektiğini, hangi balığın hangi mevsimde lezzetli olacağını da henüz öğrenebilmiş değil. Yapmazsam, etmezsem, yemez yahut içmezsem yaşayamam diyebildiği hiçbi’şey yok. Rafine zevkler edinme adına bi’adım bile atmadı. Bunca seneyi şehirde geçirmiş olmasına rağmen şehirliliğe dair kurabildiği tek cümle “şehirlilik kaldırımdan yürüyebilmeyi öğrenmekle başlar.”  Bu,

İçinden bi’ömür anlatılacak malzeme çıkartılamayacak tekdüzelikteki askerliğini bırakın silleyi tek bi’küfür bile yemeden (şans veya şanssızlık eseri ) doğup büyüdüğü şehirde yazıcı olarak yaptı. Siyasetle meşguliyeti sandık başında başlar ve pusulanın soldan üçüncü sütununa mührü vurduğu anda biterdi. Hiçbi’müsabakanın yarışanı olmadı, hatta o kadar olmadı ki sürücü belgesi alabilmenin şartı lise mezunu olmak şeklinde güncellendiğinde ondan beklenen de otomatik olarak lise mezunu olsun yeter şeklinde güncellendi. Kestirmeden gidelim; soy isminden de anlaşılacağı üzere ne yukarıya damlayacak bi’fırsat ne de aşağıya sıçrayacak bi’felaket kapısını çalmadı. Bu arada ilk sevişmesi ile ilk terk edilişinin evliliğinin birinci yıldönümünde gerçekleştiğini özellikle belirtmek gerekir. Emekliliğe hazırlanan şehrin en nüktedan, en tabanlı, en içten orospusu olduğu adeta tescillenmiş Cinsigül Dilbiber’e müdavimliğinin ilk günü son bulan evliliğinin 366. gününe tekabül etmektedir. Bu hikâyede özellikle belirtilmesi gereken ikinci bi’husus da Frederik’in sadakatsiz biri olmadığıdır. Sadece her şeye rağmen ola(bile)n şeyleri normalleştirmekteki hızı toplumun genel kabul görmüş yargılarının çok ilerisindeydi. Bu durumu yadırgayanlara karşı yapabileceği bi’şey yoktu. Tabiat boşluk kabul etmezdi ve hayat dediğin devam fikrinden ibaret tütsülü bi’halüsinasyondu. Bu sebeple, terk ediliş onun nazarında dökülen saç teli kadar acısız ve bi’o kadar da önemsizdi.

Sadece akreplerin hayatta kalabileceği sıcak, ıslak ve sarsak bi’İstanbul gecesinde doğruldu büzülüp kaldığı koltuktan ve kapandı zihni bilgisayarın kapanışa benzer şekilde, ciuvzzzz. Duyuyor fakat yorumlayamıyor; görüyor fakat anlam veremiyordu.  Sokağa vurdu kendini palas pandaras ve yaka paça ve hesapsızca. Yanından geçen iki ihtiyardan biri diğerine “ tıbbi çalışmalar insan ömrünü uzattı artık azizim, eşantiyon hayat diye buna denir kıymetini bil diyordu. Yarın gidelim de arabaların bandrollerini ödeyelim.”

Müjde insan ömrü uzamış dedi Frederik, köşe başı tilkisine selam cümlesi olarak. Cinsigül hanımı Frederik’e ballandıra ballandıra tavsiye eden kişi olan Tilki’yi ilk ve son kez görmek istediğinden emindi Frederik; ki öyle de oldu.

Sayın Dilbiber, bu meslekte yıllarını geçiren diğer meslektaşları gibi ızdırabın kölesi olmamış aksine bu meslek vesilesiyle neşvü nema bulmuş; neşesi bulaşıcı, kahkahası orman gümbürtüsünü andıran biriydi. Bu ligin filozofu sayılabilecek kadar da ahkâm kesme yetisine sahipti. Soru sormayı hayatından kati surette çıkaran, sadece anlatmaya, bıkmadan ve usanmadan olanı olduğu gibi anlatmaya and içmiş biriydi. Zaten bu özelliğiydi Frederik’i Cinsigül’le münasebet kurmaya iten.

Uzun addedilebilecek zamanları dip dibe ve diz dize geçirdi Frederik ve Cinsigül Dilbiber fakat ve elbette içiniz fesat; ikilinin aşna fişne babında hiçbi’yakınlaşması olmadığı gibi Frederik Ortanca için Cinsigül Dilbiber hanım aşağıda yazılanların dışında anlam ve önem taşımamaktadır.

“ Nefret ettiklerine kafa tuttuğunu sanmak kadar büyük yanılsama yok. Nefret ettiklerinden aslında nefret etmediğini bilakis onların cazibe alanında debelenip durduğunu söylesem ne dersin? Yooo, hemen itiraz etme bi’düşün! Aklından hiç çıkmayan elleri düşün, görmek istemediğin elleri de… Yanıma ilk geldiğinde de ellerime bakmaktan alıkoyamadın kendini şimdi de koyamıyorsun. Ellerimi beğendiğini biliyorum ama yüzüme baksan da göremediğini de biliyorum. Dünyayı eller üzerinde görme çabandan da; kendini normal, orta ve ortancayım diye tanıtmaktan vazgeç artık. Neyin esiri olduğunu görmeni isterim,

Her kapı çalınmak için kapı olmamıştır. Bazılarını tekmelemek gerekir. Tekmelemediğin her kapı sahip olarak dikilir bi’gün karşına. Yooo, hemen itiraz etme bi’düşün! Mesela bu kapıyı evet evet şu gördğün kapıyı, benim kapımı yani, çalarak girdiğin anı hatırla. Bak hâlâ buradasın ve hâlâ ağzını kapatamıyorsun ve salyaların hâlâ halıma damlıyor. Git demediğim müddetçe buradan gitmeyeceğini sen de ben de çok iyi biliyoruz. Zamanı geldiğinde çekip gidecek kadar kendinde olmanı beklerim,

Temizlemek yahut temizlenmek nedir ki kirlenmenin önünü açıp ona yamaklık etmekten başka?  Bu temiz veya ben temizim diyebileceğin bi’an varsa bile o da bi’ve bu andır sadece. Yooo, hemen itiraz etme bi’düşün! Basit bi’mantığı var aslında bu işin, dinle lütfen: diyelim ki duş aldın çıktın. Duştaki işin bittiği anda kirlenme başlamaz mı? Göremediğin o ilk toz tanesi gelip konmamış mıdır vücuduna? Hâl böyleyken temizim diyebilir misin kendine?  Bu yüzden aslolan kirliliktir. Temizim diyen birine, sen olsan olsan az kirlisindir diyebilecek farkındalığa erişmeni dilerim.

Nezaketle sümsüklüğün birbirine kıyasıya karıştırıldığı bu dünyada insanların birbirleriyle anlaşması mümkün değil, birbirlerine alışmaları az da olsa ihtimal dâhilindedir. Belki de Tanpınar “ Yıldızlar birbiriyle konuşabilir, insan insanla konuşamaz. “ derken bunu ifade etmeye çalışmıştı. Bu gerçeği hiç unutmamanı önemserim,

Mümkünse cam kenarı olsun dedi biletçi çocuğa Frederik ORTANCA ve kapıyı tekmeleyerek çıktı yazıhaneden. Tekmenin şiddeti görenleri, gürültüsü duyanları dehşete düşürse de O, son kez baktı şehre yörüğün aynaya baktığı gibi ve ekledi: Kendi adıma konuşmaya gidiyorum.

Gidiyorum, gelmek üzere. T.s.k,