İçeriğe geç

Psişik Mevzular 52, ” Kim Belkemiğinde Tatlı Bi’Üşüme ile Yaşamasını Sevmez ki? “

Mustafa Deve isimli şahıs, üzerine sinek konan bi’ineğe bu ne? diye sorulduğunda tereddütsüz sinek diyecek türden bi’insandı ve asma gölgeli mahalle kahvesinin en ücra köşesinde, isminin ve cisminin zerre kadar önemli olmadığı eşşek kadar üç adamla eşli batak oynuyordu. Ha bu arada sigarasının külü kendi kendine döküldükten sonra kül tablasına çırpan insanlardandı da kendisi aynı zamanda. Üstelik eşli batak oynamasını bile bilmiyordu. Daha doğrusu eşle yapılan hiçbi’şey bilmiyordu. Doğduğu günden beri yalnız yalnızları oynuyordu.

Asma gölgeli mahalle kahvesinin diğer ücra köşesinde ise adının sonradan Mehmet Hamit Canırmak olduğu öğrenilen seyyah görünümlü bilge, uzun uzun baktığı Revue cep saatinden gözlerini ayırdıktan sonra ayağa kalktı ve önündeki armut koltuklara yayılan güneş gözlüklü, papyonlu, takım elbiseli seçkin topluluğa! hitaben aşağıdaki cümleleri sıraladı peşpeşe:

“ Kimilerine göre çok uzun, kimilerine göre azdan bile az süren bu hayatta, nadir bile olsa iyi işler çıkarttığımız ânlar olmuyor değil hani; zoru görünce sıvışmak, duruma göre çark etmek, bakarken görmemek, duyarken dinlememek vs vs gibi bu dünyadaki sonlu hayatımızı kolaylaştıracak insan tabiatına uygun türden işler işte. Fakat yetmiyor. Bir türlü tatmin edemiyor. Çünkü mühim bir cümle eksik ve derin yanılgı içindeyiz. Derin yanılıyoruz; çünkü zamanlama konusunda, daha orta açılmadan kafa topuna çıkan futbolcunun şapşallığına benzeyen ciddi sıkıntılarımız var. Ve bunu başta söyleneceği sonda, sonda söyleneceği başta söylemek gibi alakasız ve komik bir hatayla karıştırıyoruz. Eksiklik ise çoğu kez dudaklarımızın arasında doğum sancısı çeken nur topu gibi ufak bir cümlenin hayat bulmasına edeceğimiz yardımda gizli. Oysa söylenecek birden fazla cümle, yaşanacak birden fazla ân yok ki, sadece bulmamız gereken bi’cümle bi’de onun söyleneceği mucizevî ân var, hepsi bu… Zaten hayat dediğimiz, bu kombinasyonun yaşandığı ân, kalanı ise bu eşsiz ânı yaşayabilmek için edindiğimiz tecrübeler bütünü değil mi? Peki, aradığımızın ne olduğu veya neye benzediği konusunda en ufak bi’fikrimiz yahut herhangi bir önyargımız var mı? Yok. Alelade bir konuşmanın en önemsiz parçası olan -siktir et- olabileceği gibi, üzerinde aylarca çalışılmış duygu yüklü konuşmanın içinde ki vurgusu kasten ön plana çıkarılan –sev(z)iyorum- ‘ da olabilir. Kişiden kişiye, hayattan hayata değişiyor olsa da Çingene panayırını andıran bu dünyada eksik olan cümleyi ne olursa olsun bulmak lazım. Ancak bu yolla hayat artığı sıfatından uzaklaşılır ve tam bi’Veri İmportınt Pörsın olarak en kral manzaralı locada, ayıklanmış birkaç kabak çekirdeği ile beraber çay bardağında servis edilen rakıyı yudumlayıp, belkemiğinde hissedilecek o tatlı üşümenin tadını çıkarılabilir. Eee, kim belkemiğinde tatlı bir üşüme ile yaşamasını sevmez ki?” …

Konuşmanın bittiğine kanaat getiren nezih topluluk tam alkışa hazırlanırken,

“ Hayri İrdal sevmez! “ dedi yanılma ihtimalini sıfıra indiren kesinlikteki ses tonuyla Mustafa Deve. Mal bulmuş mağribi gibi sevindiği her halinden belli olan Mehmet Hamit Canırmak yüzünü sesin geldiği yöne doğru çevirdi akabinde Mustafa Deve’ye bir kitap ismi, Hayri İrdal’a ise selam söyledi ve saatine bakmaya devam etti bıraktığı yerdnb, yüzündeki etkisi henüz geçmeyen memnuniyet kalıntılarıyla.

Gidiyorum, gelmek üzere… T.s.k,