İçeriğe geç

Psişik Mevzular 50, ” Birileri Giderken Birileri Mutlaka Konuşur “

Birileri Giderken Birileri Mutlaka Konuşur!

Bazen, olur bu. Ve kimseye haber vermeden palaspandaras ve alelacele içine dönersin. Normal zamanlarında en az sahibi kadar coşkuyla söylediğin şarkıları anlamsız bi’çekimserlikle kimsenin hatta kendinin bile duyamayacağı sessizlikte söylersin. Bu sessizlik, bu sessizlik sessizlikler içinde öyle bir sessizlik olur ki hantal ağır yapış yapış çöker üstüne ve çok geçmeden fark edilince etrafındaki herkesi de rahatsız etmeye başlar. Etrafındakiler sende bi’şeylerin ters gittiğini, senin için acilen bi’şeyler yapılması gerektiğini fiskoslarlar sağda solda… Oysa sen, sendeki değişikliği sen hariç herkesin fark ettiğini dahi fark edemeyecek kadar içine dönmüşsündür; ayrıca buradan bakıldığında göze çarpan bariz bi’değişiklik falan da yoktur. İstediğin biraz sükûnet, biraz da tenhalıktır; zaten onun için içindesindir ama bunu kesinlikle anlamazlar. Rahat bırakmazlar. Takındıkları yapmacık tavırlarıyla ve hiçbi’boka yaramayacağını bildikleri halde senin için -ne yapabilirim- derler düzenli aralıklarla… O zaman, insanın içinde bile saklanamayacağını öğrenir ve nereye gidilirse gidilsin onlara yakalanacağını biliyor olmanın çileden çıkaran imkânsızlığını yaşarsın. Artık, yapılacak şeyler eskisinden daha saçma görünmeye başlar. Yapmazsın. Susmaları ve defolmaları, (sanırım susarak defolmaları daha iyi) tek istediğindir o an. –Dağılın lan, kafa dinliyoruz şurada- diyebilirsin kibarca ama konuşmayı gereksiz bulduğun için söylemezsin, onlar anlamazlar ve susmaya da niyetleri yoktur. Gözlerin bi’şey anlatmaz, hareketlerin nefes alıp vermekle sınırlıdır. Çok yorgun göründüğünden falan bahsederler, üflesen yıkılacak gibi durduğunu söylerler. Hepsini dinlersin ama yine de bi’şey demezsin belki içinde içten bi’sabır çekersin o kadar. Konuşmak böyle durumlarda gerçek bi’eziyet şölenidir çünkü. Susuyor olmanı, aslında hiç te var olmayan uydurulmuş bi’problemi kabullendiğine yorarlar… Onlara göre artık ortada bi’problem vardır. Ve aslında hiç olmayan bi’problemi, kendilerininmişçesine problem ederler kendilerine, yersen tabi. İçine dönen insanın yapacağı ilk şeyin ne olduğunu bilmediklerinden ve biraz da sonucu merak ettiklerinden bi’süre daha cenaze evine taziye ziyaretinde bulunan ihtiyarlar gibi hiç sıkılmadan oyalanırlar etrafında ve sürekli nasihat ederler. Hâlbuki içine dönen insan öncelikle bütün beklentilerini yok eder. Evet, bu bi’kuraldır ve kural gereği; kendilerinde beklenti namına iz bırakmayanlar, isteme haklarını da alırlar kendi elleriyle kendi ellerinden. Doğal olarak merhamet, sevgi, yardım, ilgi, şefkat veya iyilik dâhil hiçbi’şey istemezsin oysa herkes kabartılmış duyarlılıklarıyla istemeni isterler senden deli gibi… Bi’şeylerin istenmesi bi’tür alışkanlık halini almıştır onlarda. İstemeyi bile istemezsin dolayısıyla gelecekte senden ufak bile olsa bir şeyler isteyemeyeceklerini bildiklerinden üzerine şekillendirilen bütün planlar yerini yavaş yavaş acınası bi’hayal kırıklığına bırakır. Bu durumun bi’süre daha istikrarlı bi’şekilde devam etmesi halinde ise bizzat kendin hayal kırıklığısındır artık… Bu ihtimali pek beğenmez, asla pes etmezler. Durumunun bilinçli bi’tercih olabileceği hiç akıllarına gelmez, gelse bile anlayışla karşılayıp toz olmazlar. Devam ederler. Mütemadiyen devam ederler. Vır vır gördükleri her yerde, hep bir ağızdan -neyin var, derdin ne, ne oldu sana- türünden gevezelikleriyle ve ellerinle kulaklarını kapattığın halde duymamayı bi’türlü beceremediğini de çok iyi bildiklerinden hayâsızca üstüne gelirler. Hiçbir zaman onlarınki kadar ısrarcılığa sahip olamadığından çaresiz boyun eğmek zorunda kalırsın isteklerine. Ya -Tamam çocuklar, oyun bitti. Anneleriniz merak eder, sessizce evlerinize dağılın lütfen – dersin ya da ayağa düşen bu trajikomedyanın final sahnesinin hakkını vererek, etkili bir –sktrn gdn .bnlr- çekersin. Ve gidersin… Sonuç olarak; değişen bi’şey yoktur ve tabiat kanunu bellidir: Birileri giderken, birileri mutlaka konuşur!