İçeriğe geç

İnecek Var! Yazılar

Carga la Tromba Edebiyat !

Psişik Mevzular 50, ” Birileri Giderken Birileri Mutlaka Konuşur “

Birileri Giderken Birileri Mutlaka Konuşur! Bazen, olur bu. Ve kimseye haber vermeden palaspandaras ve alelacele içine dönersin. Normal zamanlarında en az sahibi kadar coşkuyla söylediğin şarkıları anlamsız bi’çekimserlikle kimsenin hatta kendinin bile duyamayacağı sessizlikte söylersin. Bu sessizlik, bu sessizlik sessizlikler içinde öyle bir sessizlik olur ki hantal ağır yapış yapış çöker üstüne ve çok geçmeden fark edilince etrafındaki herkesi de rahatsız etmeye başlar. Etrafındakiler sende bi’şeylerin ters gittiğini, senin için acilen bi’şeyler yapılması gerektiğini fiskoslarlar sağda solda… Oysa sen, sendeki değişikliği sen hariç herkesin fark ettiğini dahi fark edemeyecek kadar içine dönmüşsündür; ayrıca buradan bakıldığında göze çarpan bariz bi’değişiklik falan da yoktur. İstediğin biraz sükûnet, biraz da tenhalıktır; zaten onun için içindesindir ama bunu kesinlikle anlamazlar. Rahat bırakmazlar. Takındıkları yapmacık…

Psişik Mevzular 49, ” Alışılmış Hüsran Bu “

Şirapis; buharın içindeki toz zerresi, sesin sessizliği… Zaman ve mekândan bağımsız üçüncü göz… Uzun zamandır kafanın içindedirler ve en az iki tanedirler. Tabiatları itibarı ile ayrı ayrı köşelerde yuvalandıkları için müşterek bi’düzlemde buluşmaları imkânsız gibi görünür. Elma armut misali. Ama çoğu zaman yürürken ve çoğu zaman hiç beklenmeyen bi’anda gerçekleşir zaten böylesine enteresan bi’buluşma. Olsun dersin. Bu kez gafil avlanmadığını düşünürsün; çünkü o eski toy çocuk değilsindir artık… Bu gibi buluşmalarla her an karşılaşma ihtimalini göz önünde bulundurmayı öğretmiştir tecrübelerin ve iktiza eden tedbirleri a4 ebatlarında en az iki kağıdı ve dahi en az iki kalemi cebinde veya çantanda taşımayı alışkanlık haline getirerek almış olduğun kanaatindesindir. Şimdi herkesten bi’adım önde gibisindir ve kendinle ne kadar gurur duysan azdır; şımarmak hakkındır…

Cebinden Leblebi Yiyen Adam

Aptal bir gülümseme her daim yüzünde Verdiği sözler ise vermediği borçlarını geçmiş Bakışları boş, düşünceleri de kördü Ve de zıplayarak yürürdü Cebinden leblebi yiyen adam On parası yok, işi gücü başkalarının hesabı Çok çocuk yapıp, ense yapmaktır hayali Topuklarının sesi sanki çekiç tokmağı Ve bir gün toplar tası tarağı Cebinden leblebi yiyen adam Kopuk bir uçurtma, fazlasıyla serseri Takıldığı kahve ise şehrin en israf yeri Çok şeker atar çaya ama hiç kilo almazdı Sigarayı ise çocuğa aldırırdı Cebinden leblebi yiyen adam Fanatikmiş kendisi ama takım tutmaz Ne iş olsa yapar, işe pek sık gitmez Acılı şarkılar dinler, biberden haz etmez Bağırarak konuşur, insanlardan utanmaz Cebinden leblebi yiyen adam Ağzında yeni bir söz, üstelik pek bir fiyakalı Gündüz uyuyup, gece çıkarsak…

Sana Dair

Şöyle diyor şair; “bir evde yaşayın/ o ev asla çökmeyecek”. Bu ev, tek göz bir oda imiş. Bir yanda yatak, diğer yanda bakraçlar, sahanlar. Hela dışarıda. Önce kayaları parçalamışlar, sonra her bir parçayı çamurla birbirine ulamışlar. Uladıkça göğe doğru uzanmış kayalar ve kanaat ettikleri yerden başlarına bir dam örmüşler. Sonra inceldiği bir yerinden içeridekilerin üstüne yıkılmış o ev. Üzerlerini çırpıp tekrar evlerinin duvarını örmeye koyulmuşlar. O duvar üstlerine yıkılsa da yarınlarına yıkılmamış. İçli bir türkünün içi olmuş o evin içi. Kapıdan çıkarken önce güneşi görmüş kadın. Onun soğuk havaya inat sıcaklığı, yüzünün henüz matem değmemiş yerlerine değerken, alnında sabrın ve beklemenin açacağı çizgiler yokken daha sırtına sarılı bebeği ve elinden tuttuğu diğer çocuğu ile gönlüne ilk acı değmiş. O ilk…

Güntülü’ye Mektuplar I-II

(Güntülü’ye kavuştum. Ona ilk mektuplarımı yazmaya başladığımda, uzaktaki bir hayaldi belki. Şimdi gerçek oldu. Yeni mektupları yayınlamadan önce çok dar bir çevre ile paylaşılmış olan on yıl önceki birkaç mektubu da ufacık düzeltmeler ile paylaşmak istedim. Bir gün bu satırları okursan diye yazıyorum kızım: “hoş geldin.”) -I- 31 Ekim 2008 Tesadüfün yaratılmamış olduğunu bile bile tesadüfen yaşıyoruz. Yahut tesadüf sanıyoruz attığımız adımlar nihayetinde karşımıza çıkanları. İnkâra yelteniyor dudaklarımız, inandıklarımız tersini söylerken. Kurulu makineler değiliz elbet, inkâr etmiyorum, lakin tesadüflere sığınacak kadar amaçsız değiliz. Hayallerimizi aynı kapta eritmişiz. Zamanı kovalamışız, hayallerin gerçekleşmesine adım atarken. ‘Kut’lu kılmışız anlarımızı, yaşadıklarımızı, yaşayacaklarımızı… Tesadüf değil adlandıramadıklarımız. Adını koymaya aciziz birçok şeyin, çünkü acz içerisindeyiz.  Asra yemin olsun ki; hüsrandayız.  Bildiğimizi sandığımız bilmediklerimiz çepeçevre çevirmiş etrafımızı.…

Kekeme

Güneşin batarken, yapraklarını pırıl pırıl yaptığı o söğüt ağacının gölgesinde, Yaz sıcağında suyu azaldığından dolayı, tam göğsüne saplanan karpuz kabuğunu söküp atamamış ırmağın kenarında,  Sürekli çıkılan yokuştan bırakılan ve her defasında fireni tutmadığı için bir mezar taşına çarparak durdurulabilen bisikletin üzerinde, Bir yerlere yetişme telaşı bahane edilerek aslında gölgesine düşecek gölgeden kaçılan, hızlı adımlarla yürünen kaldırımın başında, İçi almadığı halde kaşığın yemeğe daldırılıp ağza götürüldüğü, çiğnendiği, çiğnendiği ve çiğnendikçe lokmanın ağızda büyüdüğü, büyüdüğü ve büyüdükçe yutulmaz hale geldiği sofrada, Sadakta kalmış son okunu kime atacağını kestiremediği toz duman bir savaşın ortasında, Her sabah uyandığında, baka baka karanlıkta görünür kıldığın tavanı taşıdığın gözlerinin altındaki şişliklerde, Yaylada dilin damağın kuruduğunda, hızlı hızlı yürürken, suyunu kana kana içmeyi düşündüğün pınarın dibinde, Yağarken sevinilen,…

ENKAZ

Yaşamak bu ise fazlasıyla ölüyorlar
Her zerresi ağıt, dolup taşıyorlar
Bir gecede beyazladı bak şehir
Bu gece de karardı dünya
Belki alaturka ama samimi bir keşifle
Soran olsaydı birileri, neyiniz var diye
Gözlerdeki nemin azılı müsebbibi
Bilahare ilacıdır zaman, dönmez geriye

Toprak kokan türkülerden yak bir daha
Mesela kanatları yanan pervanelerden bahset
Mümkün dünyaların en beteri
Olasılıklar enkazının tam ortasındayım şimdi
Hem bu denizlerin süsü martılar nerede?
Çamura bulanmış, çırpınıyorlar kaybettiğimiz yerde
Bir daha ne gören oldu
Ne de dönebildiler mevsimlerine

Basit Şeyleri Kendi Basitlikleri İçerisinde…

Basit şeyleri kendi basitlikleri içerisinde görememek diye ifade edebileceğim bir müşkülüm var. Bu ilk cümleyi kurarken ‘içerisinde’ ibaresini tercihimin sebebi, basit şeylerin kendi basitliklerinin bazen muvacehesinde mevcut bazen de münderecatına dahil oluşunu bir çırpıda dile getirmek idi. Artık bu ‘çırpı’nın da bir anlamı, aslında işlevi kalmadı gerçi; zira ‘içerisinde’yi (de) kendi basitliği içerisinde göremedim. Bu üçüncü cümleyi kurarken (de) ‘içerisinde’ ibaresini tercih etmemin nedeni basit şey… yine aynı. Döngüden çıkmak namına ve ilk cümleden berdevam imişcesine işbu müşkül hem bir zafer hem de bir mağlubiyet anlamına geliyor. Zafer, çünkü böylesi bir müşkül içün emek ve çaba sarf ettim, kolay olmadı. Emek ve çaba diye ayrı ayrı belirtmek yerine ‘gayret’ deyip bir çırpıda söyleyeceğimi söylemedim. Zira üçüncü cümledeki çırpısal işlevin altıncı…