İçeriğe geç

KINA, KINAT, SIRA SANA GELECEK

 

Tekrardan gözden geçirdi kendini aynada. İnsanın kendinde kusur bulması ve kendini kusursuz hissetmesi arasında ince bir çizgi var diye düşündü. Sistematik bir düşünme yolunu tutacak bilgi ve becerisi de yoktu. Hayatına bir televizyon programının bahşettiği 5N1K sisteminin bütün inceliklerini ve zarafetini kullanmak niyetinde de değildi. Kendini ikna edecek kadar sürse bu düşünsel yolculuk yeterde artardı bile. Ne yani bulunduğu sevimsiz sokakta, biçimsiz binaların rengi kırmızıya, pembeye, turuncuya boyansa, asfalt siyah değil de beyaz olsaydı (sahiden beyaz kiri çok gösterdiğinden mi siyahtı asfalt) daha bir sevmez miydi mahallesini. Sonuçta göreceliydi güzellik. Hem o kadar kusur kadı kızında da olur sözü çınladı kulaklarında, bilmem kaçıncı kuşak olan atasının sözü. Bu kısa ve çok tutarsız beyin fırtınasında gemisini güvenli bir limana yanaştıramadı, çünkü herkesin olmasa dahi onun fikri önemliydi. Pembe panjurun üretimi dursada, pembe boyalı rezistansın hayali onla güzeldi. Kaldığı yerden devam etti aynaya bakmaya, söyle bana benden daha güzeli var mı sözünü söyleyecek yaşı geçmiş ama cevap alacak çağı da yakalayamamıştı. Postmodern çağa varmak için kat etmesi gereken birde modernizm çağı vardı. Yoksa konuşan, video oynatan aynadan habersiz olması büyük bir kusur olarak sayılabilirdi çevresinde. Rujunun mat renginden mennundu, rimelini, farını, fondötenini, allığını Picasso’nun tablolarını aratmayacak bir ahenkte yerleştirmişti yüzüne. Başörtüsünü yüksek katlı, yüksek fiyatlı ve de yüksek sesli AVM den almış, son moda bağlama tekniklerini kullanmıştı.  Kıyafetine uygunluğu konusundaki ufak endişeleri de şeytanın vesvesine yorarak uzaklaştırdı kalbinden.

Bütün bu hazırlıklar ve bu temaşa, yeni başladığı üniversitede, ilk görüşte olmasa da, aşık olduğu gençle alakalıydı. Vizelere bir hafta kala hocanın verdiği arayı fırsat bilen delikanlı;

-Pardon, senin notların tamsa fotokopi çektirebilir miyim?

-Elbette dedi. Ertesi gün;

-Sağol Sibel diyerek, defterini uzatmasıyla ateşlenmişti kıvılcım.

***

-Şu gelen kıza baksana, arkadaş eğer kapanacaksan tam kapanmalısın, ben saygı duyarım. İnsanın inançlı olması ve de başörtüsü takması güzel bir şey, sonuçta benim annem de başörtülü ama bak altına daracık kot giymiş… Arkadaşı sözüne başlamasıyla incelemeye koyulmuş, olaya vakıf olunca;

-Tabi tabi, böylelerine altı kaval üstü şeşhane denir.

-Şeşhane ne lan? Diyerek atıldı masada oturan genç adam.

-Ne biliyim işte, dedem öyle bişiler derdi.

Masada oturan gençler, bol kızlı ve bol ağaçlı iktisadi ve idari bilimler fakültesinin bahçesindeki kafeteryaya, arkadaşlarını ziyaret bahanesiyle gelip geçenlere (Bugün ne giysem, bana her şey yakışır, güzelim işte lan isimli ve formatlı programlardaki yorumculara özenip) yorum yapmaya geldiklerini unutup, muhtemelen ne olacak bu Beşiktaş’ın hali, bu vatan sahipsiz mi nutuklarından önce erdem provası yapıyorlardı.

***

Adımı biliyormuş, bak işte sağol Sibel dedi. Bu sevincini ve delikanlının ismini öğrenmek için harcadığı çabayı, tanışmak için yanıp tutuştuğunu, not istemek bahanesiyle bu amelini fiile dönüştürdüğünü, elbette kısa mesajla da olsa hiç kimseyle paylaşamadı. Üzerine düşen sorumluluklar vardı. Aşık olmak kötü değil ki, 5N1K isimli programın düşünsel metodunu da kullanacak takati yoktu.

İlerleyen günlerde, zamanlarda ve dahi bir aya yayılmış vize haftasında, not isteme ritüellerinde, genç delikanlıyı gözleme fırsatı olmuştu. Bir çok rakibi vardı ve oyunu kurallarına göre oynayacak, Zeki Müren’den zalimin zulmü varsa sevenin Allah’ı var adlı şarkısını dinleyecekti bol bol.

***

Vatanı için Feda yazılı tişört alan, iki gün önceki deplasman maçında Beşiktaş senin için ölürüz tezahüratlarıyla sesi kısılana

-Hadi oğlum kalkalım, finallere az kaldı vizelerde kötüydü zaten, not bulalım dedi. Misafiri oldukları delikanlıya dönerek:

-Sen ne yapıyorusun not işini?

-Az önce geçen kız vardı ya, ondan alıyorum notları dedi. Sağolsun, hiç ikiletmiyor, bir sürü laf söylediniz ama iyi kızdır, vizelerde hep onun notlarından çalıştım. Benim ki şans işte kızın adını bile bilmiyordum, Allah’tan defterinin üzerine ismini yazmışta en azından ismini öğrendim.