İçeriğe geç

İçli Bir Türkünün İçi

417188_208748989226460_1938204504_n

 

Biz,
Sıvasız evde büyüyen çocukların çocukları
Yani bir apartman dairesine çocukları ile beraber taşınanların.
“O duvarlar anamın duasıyla sıvalı” derdi, yıkılmaz,
Başımıza yıkılsa da yarınımıza yıkılmaz.
Vakit, açlıktan duvarların bile yıkıldığı vakitti hâlbuki
Nefesleri kokan, sabırları tüten adamların vakti.
Öyleydi;
Duvarlarında keder adlı çivilerin çakıldığı
O çivilere mukimlerin, kan çanağı gözlerini astığı evler.

Elimden tuttu ve şöyle dedi babam
Bak oğlum, bu evlerde içli bir türkünün içi var

Biz,
Pazarda su satıyor diye zabıtadan tokat yiyen çocukların çocukları,
Yani dişini sıkmayı, ismini söylemeyi öğrenmeden evvel öğrenenlerin
Ellerini yumruk yapmış, akıttığı gözyaşları,
Yerde parçalanan bardağın cam kırıkları oluyor…
İşte o cam kırıkları benim ayağımı kesiyor.
Bataklık gibi içine çekerken beni bastığım zemin
Enfarktüs gibi kalbimi sıkarken zaman
Anlıyorum;
Gözyaşı, kalemden de, kılıçtan da derin kesiyor.
Yazma boş yere
İstediğin kâğıda istediğin mürekkebi ek
O kalem zerre kelâm biçmeyecek.
İçine içine çöktü mü göğsün, çürüdü mü sırtın.
Derdin sana arattı mı sanki
Nefesini dökeceğin bir kuyu.
Hayat sende de, bende de ne yediğimizi unuttuğumuz dünkü yemek
Zaten gördüklerin, boğazında kara bir dikene dönmeden
Seslendiğin her kuyuda nefesin dönüp yüzüne değecek.

Biz,
Haritadaki kan damlalarını birleştirdiğinde oluşan şeklin çocukları.
Yani ölümle büyüyenler.
Mostar’ı yıkılışından, Bağdat’ı vuruluşundan tanıyanlar.
Çocukken ölenlere “iyi ki ölmüşüm” dedirtemeyiz, ama;
“iyi ki büyümemişim” dedirtecek vakte büyüdük biz.
Ebediyet iştiyakıyla adımızı kazıdığımız ağaçlar,
Babalarımızı taşıyan tabuta tahta olurken,
Güneşin batımında aldığı kızıllığı şafağa değin öperken gece,
Şehadeti alyans gibi yüzük parmağına takıp
Ölümle söz kestiğinde civanlar,
Yani geleceğini de hiç sermeyeceği çeyizine kaldırdığında gelin kızlar
Islanmak için çıktığımız yağmurun
Rahmetten afete döndüğü an gibi andır o an.
O anı yaşamışlığıma biliyorum işte bu bıçakları.
Al da şu göğsümü yar diye
Yar da şu kalbime bak diye
Mukallibe’l Kulûb’un çevire çevire sabit kılacağı o yerde mi
Bak da deyiver hele.

Biz,
Kapalıyken de gözleri, göğü görebilen çocukların çocukları
Başlarına yıkıldığında evleri
Üzerlerini çırpıp tekrar evlerinin duvarını örmeye koyulanların
Bulgulara kaşık çalıp hamd edenlerin
Omzu tabut taşımaktan çürüse de,
Gözyaşlarının düştüğü yerden doğrulanların.
Yani acıyan yanlarından çoğalanların.
Umut edenlerin…

Elimi bırakmadı ve tekrar etti babam;
Bak oğlum, bu evlerde içli bir türkünün içi var
Elimi iyice sıktı ve devam etti;
O türkülerde nice nehirlerin yatağı var…