İçeriğe geç

Gizemli Adam

Mahalleye girdiği zaman hummalı bir koşuşturma başlardı.yaşlısı genci,çirkini güzeli,evlisi bekarı pencereye doluşur,kapısının önüne çıkar,siperdeki bir askerin dikkatiyle ona bakarlardı. Başında şapkası,boynunda kıravatı,sırtanda ceketiyle eşsiz bir mabedi andırırdı. Her daim boyalı ayakkabısıyla attığı adımlarla ruhundaki zarafeti haykırıyordu.yakışıklığı,karizması hakkında bir fikir ayrılığı yoktu. Rüyaları süsler,bilmem kaç karatlık elmas parlaklığıyla ışıldardı. Elmas çekiciliğinde ve ulaşılmazlığındaydı. Zaman mahallede onun geçişinde akıyordu beklide sırf onun geçişinde duruyordu. Oda farkındaydı izlendiğinin. Adımlarını ritmik atmaya,pencerelere poz vermeye azami dikkat ederdi. Kimseyle konuşmazdı,adını sanını bilmezlerdi ama çocuklar dahi oyun oynamayı bırakırlardı saygıdan. Batmak üzere olan güneş ayrı bir gizem katardı mahallenin bilinmeyen sakinine. Belli ki çok uzaklardan gelmişti,çok bilgiliydi,çok görmüştü.kimse konuşmamış,hatta yakından bakmamıştı ama öyleydi,mahalleli biliyordu.

Bir gün beklenmedik acı haber geldi,kara haber tez duyulur sözünü doğrularcasına kulaktan kulağa yayılmıştı. Evet ölmüştü,o güneş batmış,ışıldayan elmasları kırılmıştı. Bütün mahallenin kadınları evine doluştu. Kimi kimsesi yoktu işte gizemli adamın. İş başa düşmüştü cenazesini mahalleli kaldıracaktı. Zaten kimseninde şikayeti yoktu,yakından görebileceklerdi merakla her gün geçişini bekledikleri adamı. Yanına yaklaştıklarında önce kesif bir koku geldi burunlarına. Öldüğündendir dedi mahalleli.sonra fötr şapkası düştü başından,tek tük saçları vardı adamın. Şaşkın şaşkın izliyorlardı olanları,inanmaları güçtü gördüklerine.ceketini çıkardıklarında yırtık pırtık gömlek çıktı ortaya. O güneşte parıldayan ayakkabının altında ise parmakları delinmiş,yılların verdiği yorgunlukla altları keçeleşmiş çoraplar çıkmıştı meydana.İnamıyordu mahalleli,yıllardır hayallerini süsledikleri adam bu muydu. Rüyadan uyanmıştı bütün kadınlar,yeni bir karabasana koşarcasına kaçıştılar.Seraplarından uyanmış,çölde şaşkın kalmışlardı…

Bu hikaye gerçek değildir diyeceksiniz elbette,edebiyatın abartması diyerek geçiştireceksiniz. Sahiden öyle mi? Zihnimizde ki mahalleye bir dönüp bakalım,her gün zihnimizde bize caka satarak geçen fikirlere.Hangisinin şapkasını kaldırmaya cesaret edebildik,hangisinin ceketinden gözümüzü alabildik. Kaçımız çıkmadı yoluna ayakkabılarını parlatmak için. Denedik mi hiç altındaki hakikati görmeyi. Bir bakın tarihimize,dönüp arkamıza. Alkışlamadık mı önlerimizden geçerken her birini,sonra da kokuşmuş bedenlerini ortada bırakmadık mı umarsıza? Konuşmaya cesaret edemedik hiçbirimiz,dedikodu yaptık hep kahve masalarında,ev sohbetlerinde.Mahallemize hep uzaklardan gizemli bir adam geldi,başında şapkası,sırtında ceketi,kolalı gömlekleri ve hep biz onun geçmesini bekledik pencere kenarında…