İçeriğe geç

Başka Bir Haber…

 

Kuru ekmek, büyüklü küçüklü parçalar halinde kaldırım kenarında durmaktaydı. Muhtemelen kaldırıma bitişik yüksek binanın üst katlarından atılmıştı. Ancak parçalanmasının başkaca pek çok sebebi de olabilirdi.

Karganın olay yerine intikali fazla gecikmedi. Bu civardaki kuşlara göre -ki çoğu serçe ve güvercindi- büyük sayılabilecek olan kanatlarını çırparak, kuru ekmeğin üstünde bir süre kaldı. Yere indiğinde kuru ekmeğe anlamsızca baktı. Düşünceli bir yaratık olduğuna inanırdı, ama tam şu sırada ne düşüneceğini de bilmediğini fark etti.

Derken bir anda sekiz-on güvercinlik bir grup, karganın arkasında konuşlandı. Böylece kuru ekmeğin izleyicisi sayısı epeyce artmış oldu. Karga, arkasına dönüp gelenlere bakmaya yeltendi. Fakat ne mümkündü? Daha dönüşünün yarısını tamamlamadan güvercinlerin çoğu havalanıp birkaç metre geriye kondular. Havalanmayanlar ise yaya olarak uzaklaşmayı tercih ettiler. Bu sefer karga güvercinlerin tersi yönde yani kuru ekmeğe doğru hareket etti. Güvercinler, eski yerlerini almakta tereddüt etmediler. Arkaya doğru yarım dönüş hareketini birkaç kez daha tekrarladı karga ve kendisine göre azıcık daha ufak olan bu cinsin, kendisinden korktuğuna kesin olarak emin oldu.

Hiçbir zaman bütün bir ekmeğe talip olmadığını aklından geçirdi. Acaba güvercinler kendisi hakkında ne düşünüyorlardı? Korkulacak ne vardı? Bu bütün ekmek biraz kuru olmakla beraber hepsine yeterdi. Ama karga şimdi kıpırdayamıyordu. Kuru ekmeği, güvercinlerle beraber yemek istediğini biliyordu.

Karga, kuru ekmeğe doğru hamle yaptı. Her hamlesinde olduğu gibi birkaç güvercin geriye kaçtı. Kuru ekmek parçalarının içinden orta halli sayılabilecek bir parçayı gagasıyla yokladı. Artık bu iş bir son bulsun istiyordu. Arkasına döndüğünde güvercinlerden birinden:

“Buyur, ye. Kuru ekmeğin tamamı senin hakkındır. Zira sen ki bu bölgenin en heybetli kuşusun. Bizlere birkaç kırıntı kalsa dahi yine sana minnettar oluruz. Yeter ki bize yaklaşma, bizi korkutma. Ye ve git. Bilelim ki artık sen buradan alacağını almışsındır ve biz de rahata kavuşmuşuzdur. Açlık, korkudan yeğdir.” sözlerini işitti.

Tekrar kuru ekmeğe döndü. Kafası iyiden iyiye karışmıştı. İstemsiz bir biçimde kanatlarından biriyle bir daire çizdi. Sanki organları yerinde mi diye kontrol ediyormuş gibi gözleriyle kendisini yokladı. Galiba heybet kelimesine takılmıştı. Ömründe ilk kez heybetli-heybetsiz, güçlü-zayıf ya da büyük-küçük ayrımını düşünüyordu. Kendisinin şimdiye dek hiç düşünmemiş olmasına karşın, güvercinlerin hareket noktalarının en merkezî yerinde bu ayrımın yer almasına şaşırdı.

Ömrü boyunca hiçbir zaman, kendisini “korku duyulacak varlıklar” sınıfına sokmamıştı. Buna karşın güvercinlerin böyle düşünmelerine anlam veremedi.

Ve yine ömrü süresince kesinlikle, kendisini “minnettar olunacak varlık” ya da “başkalarına rahatlık bağışlayacak varlık” olarak da hayal etmemişti. Hazindir ki güvercinler şu an tam da bunu söylüyorlardı.

Karga bunaldı. Yokladığı kuru ekmek parçasına yöneldi. Gagasıyla kavrayıp havaya kaldırdı. Arkasını döndü. Güvercinler, olanları merakla izliyorlardı. Tedirginlikleri had safhadaydı. Karganın her ne ise yapacağı şeyden kendilerini koruma güdüleri, hareketlerinin temel belirleyicisiydi.

Karga, gagasıyla tuttuğu ekmek parçasıyla beraber hızla havalandı. Güvercinler yine geriye kaçtılar. Karga yüksek binanın üzerinden aşıp gözden kaybolduğunda güvercinler, az önceki meraklarını tamamen hatırlarından çıkararak hep birlikte kuru ekmeğe doğru atak yaptılar. Bir iki ufak çaplı itişme ve darbeyle birlikte, karganın arkasında bekledikleri sürenin dörtte biri kadar zamanda kuru ekmeğin parçalarını ortadan kaldırıp midelerine indirmeyi başardılar. Hep birlikte havalanıp, yüksek binaya göre ters tarafa doğru uçtular. Nereye gideceklerini bilmiyorlardı, bir süre sonra ayrıldılar, farklı yönlere doğru uçuşlarına devam ettiler.

Karga, şehirden uzaklaşarak kendisinden daha heybetli kuşların bulunduğunu bildiği kayalık alana doğru kanat çırptı.