İçeriğe geç

Yazar: İlteriş Türk

Suyun İçine “Düşüş”

su_alti_heykelleri

“…Brezilya ırmaklarındaki o küçücük balıklardan söz edildiğini herhalde işitmişsinizdir, hani binlercesi ihtiyatsız yüzücüye saldıran, birkaç saniyede onu küçücük lokmalarla yiyip bitiriveren ve ortada tertemiz bir iskeletten başka bir şey bırakmayan balıklardan? İşte böyledir onların örgütlenmesi. ‘Temiz bir yaşama razı mısınız? Herkes gibi?’ Evet diyorsunuz doğal olarak. Nasıl hayır diyebilir insan? ‘Tamam. Sizi temizlerler. Bir iş, bir aile, örgütlenmiş boş zaman, işte budur.’ Ve küçük dişler tene saldırır, kemiklere kadar yer. Ama yanlış söyledim. Onların örgütü dememeli. Bizim örgütümüz bu, eninde sonunda: Kim kimi temizleyecek!”                                                    

         Albert Camus, Düşüş

Su altı hayatına bu derece ayak uydurabileceğimizi hiç kimse tahmin edemezdi. 80-90 yıl boyunca hiç su yüzüne çıkmadan yaşayan insanlarımız var. Bu insanlarımız, ortalama 30 yaşından sonra kendi bünyelerinde ikişer solungaç geliştiriyorlar. Solungaçları geliştikten sonra da buruna hiç ama hiç ihtiyaçları kalmıyor, zaten doğal bir sonuç olarak burunları köreliyor. Ama bundan hiç korkmayın, su altı hayatında körelmiş bir burunun daha estetik durduğuna sizi ikna edeceklerdir. Su altında, körelmiş bir burun elbette ki daha iyidir.

Su altında yaşamak için en gerekli organ olan solungaçları kendi vücudumdan nasıl geliştiririm?

Kara Yazı

Yıl 2009, bir kaç sene öncesi.. Yer, Kayseri.. Ramazan Bayramı’nda şeker toplamaya çıkan ve kaçırılan 3 çocuk.. Kaçırıldıktan 2 sene sonra ölü bulundular.. Artık çevre ilçelerde bayramda hiç kimse çocuğunu şeker toplamaya gönül rahatlığıyla yollayamıyor.. Artık insanlar sokakta gördükleri sevimli bir çocuğun başını okşamaktan imtina eder olmuşlar, yanlış anlaşılma korkusundan dolayı.. Ben de şu karşıda duran iki çocuğa birer çikolata ısmarlama hayalimi geçmiş bir zamana ertelemek zorunda kalıyorum, 2009’dan daha önceki bir zamana.. BELLEĞİMİZİ KİRLETTİLER  

Düzen

  Başım dönüyor. Evet, önünde yürüdüğüm adamı takip etmeye başladığım andan beri başım dönüyor. Buradan kaçıncı geçişimiz bilmiyorum, yirmi altıncıdan sonra saymayı bırakmıştım. Kutlu(!) takibe yeni başladığım zamanlar hakikaten bir yere gittiğimizi düşünüyordum.  Uzun bir süre öyle olduğunu umut ettim ama artık tamamen eminim. Bu adamın bir varış noktası yok. Yürüyoruz. Ben önde o arkada, şehirde girip çıkmadığımız sokak kalmadı. Şehir de öyle ufaklarından değil, epey var. Önceleri güzel de gelirdi, “geziyoruz” diye içimden geçirirdim. Sarı binalar, kahverengi su, kırmızı gökyüzü… Arkamı döndüğüm anda bir saniyeden çok az bir süre önce baktığım yere bakabilme kabiliyetinde bir adam… İlerleme vaadi var bir yandan da, iyilerden olma vaadi… Sıkıldım. Bir süre sonra her insan evladı gibi “yetmez mi bu kadar” düşüncesine kapıldım.…

Yarın’a Dikkat

Şu an 30 Ekim 2012 ‘nin arefesindeyiz ve anlam veremediğim bir kayıtsızlık sürüp gitmekte. İşte 30 Ekim 2012 hakkında bilmedikleriniz ve patlak verecek olaylar: Bu tarih, üst üste tam 5 gün bayramın ardından gerçek deliler ile normal insanlar arasındaki farkın kesin bir biçimde ortaya çıkacağı tarihtir. Zira normal insanlar, 30 Ekim’de bayram yapmayacak, üstüne üstlük bir de bayram yapan gerçek delilerle mücadele edecektir. Hatta Normallerin tutumu bazı noktalarda o kadar sert olacaktır ki Gerçekler kaçacak yer arayacaklardır. Ancak şu haberi de verelim ki birtakım Gerçekler 5 gün üst üste bayramı fırsat bilmişlerdir. Normallerin arasında kendilerini fark ettirmeden örgütlenmişler, başlarına gelmesi muhtemel tehlikelere karşı önlemler almışlardır. Bu önlemlerin bazıları ise şu şekilde: – Üst üste binmek suretiyle “kule”ler oluşturmak ve Normalleri…

Şair-i Âzam

“Erenköy’deki Dükkandaki Bozulan Press Makinasına Ağıt”; işte modern şiirin temelleri atılıyor. [pro-player width=’530′ height=’253′ type=’video’]http://www.youtube.com/watch?v=lXYQcOEv8Zk&feature=related[/pro-player]

AVM’de Bir Semazen

Dün AVM’nin birinde bir semazen maketi vardı. Musikî ile vecde gelip, kendinden geçerek dönmesi canlandırılmıştı.  Dün yine aynı AVM’de aynı dakikalarda bir de kadın vardı. O da vitrinlere bakarken en az semazen kadar kendinden geçmişti. Semazenin üzerindeki “beyaz eteği” çok beğendi ve “satın almak” istedi. Çok şükür ki maketin etrafı çevriliydi. Büyük dikkatle baktım; ne yazık ki kadın canlandırma değildi, gerçekti.

Maalesef

İnsanlar, çok çabuk unutuyorlar… [pro-player width=’530′ height=’253′ type=’video’]http://www.youtube.com/watch?v=Q3Uy80L3pz4[/pro-player]

Hemşehricilik Meselesi

Hemşehricilik ve bunu tüm dünyaya(!) kabul ettirme meselesi, bu alandaki müthiş uğraş, bence; Türk insanının ilerlemesinin önündeki en büyük engellerden birisidir! Yapmayın canını yedihklerim. [pro-player width=’530′ height=’253′ type=’video’]http://www.youtube.com/watch?v=i_zA6gjoUic[/pro-player]