İçeriğe geç

Yazar: Niyazi Ozel

KINA, KINAT, SIRA SANA GELECEK

  Tekrardan gözden geçirdi kendini aynada. İnsanın kendinde kusur bulması ve kendini kusursuz hissetmesi arasında ince bir çizgi var diye düşündü. Sistematik bir düşünme yolunu tutacak bilgi ve becerisi de yoktu. Hayatına bir televizyon programının bahşettiği 5N1K sisteminin bütün inceliklerini ve zarafetini kullanmak niyetinde de değildi. Kendini ikna edecek kadar sürse bu düşünsel yolculuk yeterde artardı bile. Ne yani bulunduğu sevimsiz sokakta, biçimsiz binaların rengi kırmızıya, pembeye, turuncuya boyansa, asfalt siyah değil de beyaz olsaydı (sahiden beyaz kiri çok gösterdiğinden mi siyahtı asfalt) daha bir sevmez miydi mahallesini. Sonuçta göreceliydi güzellik. Hem o kadar kusur kadı kızında da olur sözü çınladı kulaklarında, bilmem kaçıncı kuşak olan atasının sözü. Bu kısa ve çok tutarsız beyin fırtınasında gemisini güvenli bir limana yanaştıramadı,…

Güzel Bir Haber

Mustafa KUTLU’ nun, ” Uzun Hikâye ” isimli hikâye kitabının uyarlanarak beyazperdeye aktarılacağı haberini ilk aldığımızda -çok önceleri yapılmalıydı; ama yinede şükür- dedik.  Yapımcılığını Osman SINAV’a ait Sinegraf’ ın, dağıtımını UIP’nin üstlendiği ” Uzun Hikâye “; 19 Ekim 2012 tarihinde gösterime girecekmiş. Haber bu. Ancak, bazı filmleri hakkıyla seyredebilmek için bilet almak yeterli olmaz, bazı filmlere bazı filmlermiş gibi davranamazsınız, bu da onlardan biri bence. Tamam, bilet almak iktiza eder ama evvela ilhamın alındığı kitaba; o ince, inceliği oranında inceliklerle dolu kitaba en azından şöyle bi göz atmak gerekir. Neyse uzatmanın anlamı yok. Şimdilik fragmanıyla idare edin ve canınız isterse 19 Ekim 2012 tarihine kısa bir hazırlık yapın. İyi seyirler…   [pro-player width=’530′ height=’253′ type=’video’]http://www.youtube.com/watch?v=SZwVCXFBi_M[/pro-player]

Sevda Hikayeleri…

Ezelde ebede dair bir söz verdim. Ne istersin? dediler. Evet uzun uzadıya düşünemedim, ne cevabımın sonucunu kestirebildim ne de nedenini bilebildim. İsmini söyleyemedim, cismini tarif edemedim belki ama bir ateş var ya dedim, hani şu Kaf Dağının ardında, onu isterim…  O ateşi zapdedemezsin. Avucunda tutamaz, köşeye iliştiremezsin dediler. Ben dedim inatla. Ben o ateşi istiyorum. Ne yapmam gerekir diye sordum hırçınca, hırsla, inatla… Yüreğini açmalısın dediler,  yüreğine koymalısın… Tamam dedim, tamam koyarım o ateşi yüreğime, en derinliklerine… Yanarsın dediler,  için için yanarsın, kül olur tekrardan yanarsın… Duymadım bile, ben hep o ateşi istedim. Kaf dağındaki, Anka’nın kucağındaki… Anka Kuşu’nun kanatlarında, bir melek suretinde sundular… Belki Pervane misali yanmak düşmüştü bahtıma. Ama ben söz vermiştim bir kere ezelden ebede… Gözün gözüme…

Hikayenin Hüznü veyahut Hüznün Hikayesi-1

Kapıyı tıklatıp ürkek adımlarla girdi içeri. Üzerinde kağıt yığınları olan masanın karmaşası bu oda da yapılan işin ciddiyeti ve önemi hakkında yeterince bilgi veriyordu. Masanın sahibi olan doktor, ütülü beyaz önlüğü, kravatı ve boynuna özenle yerleştirilmiş steteskobu ile masaya inat düzenli bir görünüm sergiliyordu. Duygusuz bir tebessümle ‘’buyrun’’ diyerek eliyle hemen yanı başındaki koltuğu işaret etti. Patoloji laboratuvarından aldığı zarfı, idam kararı verilmek üzere olan mahkumun merakı ile uzattı. Doktor kağıdı dikkatlice inceliyordu, mimiklerinden hiçbir anlam çıkaramıyor, sadece işini ciddiyetle yaptığı izlemine kapılıyordu.

‘’Beyefendi, kızınız maalesef lösemi’’

‘’Efendim’’ diyebildi sadece sessizce. Doktorun dediklerini eksiksiz duymuştu, ama yanılıyor olmalıydı. Zihni bir oyun oynuyordu, bunun kabus olacağını umacak zamanı ve kendine bir çimdik atacak takati yoktu. Kahvede çayına oynadığı iskambili saymazsak ömrünce kumar oynamamış fakat şimdi bütün umutlarını yanlış anladığı üzerine bahse girmişti.

Ev Şiirleri 1

Şifoniyer Şimdi evde olsam uykulu uykulu şifoniyerin gözlerinin içine bakar onu ne kadar özlediğimi söylerdim. Kitaplık Cılgınca bir fikir gibi gelebilir; Bir kitaplığın raflarının giysi dolabı olarak da kullanılabilmesi Kıvrık ve kırışık kollarının sıvanmış biçimde ütü tutturulması Üzerine bir ansiklopedi devrilerek bir gömleğe.. Mümkün bu sayede. Sadece en üst katı Ortalama 187 kitap kapasiteli bir kitaplık rafının Alabilir Araya atılacak ansiklopedilerle beraber 2 hırka 6 gömlek 5 kot pantolon 11 t-shirt . denge malzemesi çorap ve boxerlar… Anlamsız olacaktır Sormak bunu yapmanın nedeninin ne olabileceği gibi sorular..  

Her türkü bir hikayedir, her hikaye bir türküdür… [pro-player width=’530′ height=’253′ type=’video’]http://www.youtube.com/watch?v=XlIsEj4z-cA&feature=related[/pro-player]

Psişik Mevzular 17, ” Evet Evet, Ramazan Bir Parça Mizahtır! “

Aşağıdaki yazı, iftar sonrası yakılan ilk sigaranın verdiği uyuşukluk veya art niyetli hayal dünyamın yardımıyla kaleme alınmış olabilir, emin değilim. Lakin Ramazan’ın bi’parça mizah barındırması gerektiğine inananlardanım. Evet evet, Ramazan bi’parça mizahtır.

Misal 1: Bi’gaste haberi…

Ramazan ayının gelmesiyle beraber çarşı ve pazarlarda yaşanması beklenen yoğunluğun mecra değiştirerek özel-devlet ayrımı yapılmadan hastanelerde yaşanması, devletin üst düzey yetkililerinin çok geçmeden dikkatini çekti. Alışılmış çizginin dışına çıkan bu olayın sebebini araştırmak üzere Sağlık Bakanlığı ile Diyanet İşleri Başkanlığı el ele verdi ve “neleroluyororadabibakalımbakalım” isimli özel yetkili heyeti kurdular. Tebdili kıyafet, doktor kapılarında biriken kalabalığın arasına karıştılar. Handiyse bütün hastanelerde manzara aynıydı ve bi’o kadar da şaşırtıcıydı. Bi’ay boyunca günde üç defa tok karnına ilaç alması gerektiği konusunda doktoru ikna edemeyen doktorzedelerin odadan çıkarken “valla çok hastayım doktur bey n’olur doktur bey bi’ilaç”  gibilerinden iç burkan serzenişleri heyeti eşekten düşmüş karpuza çevirdi. (Oruçtan yırtmak için başvurulan bu yöntem sorgulanmaz ve yargılanmazdı. Gerçekten en dahiyanesi buydu) İstediğini alanlar mutlu mesut; alamayanlar kırgın ve kızgındı. İlacı koparanlar aheste aheste evlerinin yolunu tutarken koparamayanlar ise hiç de öyle kaderlerine boyun eğeceğe benzemiyorlardı. Kişisel teşebbüslerini toplulaştırıp kitleselleştirdiler ve hastanelerin önünde sahura kadar oturma eylemi yapacaklarını bildirdiler. Ahali eylem boyunca en güzel yorumu Hakan TAŞIYAN’ a ait “ dermanı yaramda arama doktor” isimli şarkının -boşuna benimle uğraşma doktor- kısmını kendilerine göre “nolurdu bi’aspirin vereydin nolurdu”  şeklinde değiştirerek hep bi’ağızdan söylediler. Doktorlar ise eylemcilere tek tek cevap vermek yerine herkesin görebileceği büyüklükteki bir pankarta “ Olsa dükkân sizin ama Hipokrata verilmiş sözümüz var! ” yazarak gerekçelerini üzülerek yazılı dile getirdiler. Bütün bunlar yaşanırken heyet hala olayın şokunu yaşıyordu bi’kenarda.