İçeriğe geç

Yazar: Mustafa Buğra Kayhan

Psişik Mevzular 22, ” Ben Küçükken 5 Küsür Yaşındaydım! “

[pro-player width=’530′ height=’253′ type=’video’]http://www.youtube.com/watch?v=OYiTDFrh1tQ[/pro-player] Ben Küçükken 5 Küsür Yaşındaydım! Bir bayram sabahı, 5 küsür yaşındayım. Parayla dolduracağım cebimden, gıcır gıcır bayramlıklarımla mahallede basacağım havadan, patlayan tabancalardan, çatapatlardan ve torpillerden şaşılası bi’kararlılıkla vazgeçip Koca Herif’in av çantasına girmeyi başardığımda aniden küçüklük durağından uzaklaşıp erkenden büyüdüm… Dediğim gibi, bi’bayram sabahı ve biz ailece âdetlerimizin emrettiği üzre Koca Herif’in kahvaltı sofrasındaki yerimizi almışız. Ama o da ne? Dedem yani Koca Herif dünyayla bağlarını kopartmış vaziyette av çantasını hazırlama gayretinde yine. Bizim Koca Herif ava giderken hep böyle çocuksu bi’umursamazlığa bürünürdü. Öyle bi’umursamazlıktı ki bu, burnunun ucunda dünya yansa yıkılsa asla ve kat’a kafasını çevirip bakmazdı. Neyse işte, evde tatlı bir bayram telaşesi yaşanmaktaysa da ben ve dedem bu durumu hiç umursamıyorduk. Ben dedemle…

Psişik Mevzular 21, ” Papazla Lades ve Temcid-i Olgu “

[pro-player width=’670′ height=’300′ type=’video’ image=’http://i.milliyet.com.tr/YeniAnaResim/2010/06/17/fft99_mf698833.Jpeg’]http://www.youtube.com/watch?v=36T9I5-X4gM&feature=related[/pro-player] Otobüslerin dahi rötar yapmadan peronlarına yanaştığı mucizevi zamanlar kadar her şeyin normal olduğu ve aslında hiç beklenmeyen bi’anda başlar hep. Ve tam ”Ulannn, n’oluyo şimdi durup dururken” in sarsıntısı dinmeye yüz tutar ki; ara vermeden ve olanca acelesiyle “son” hissettirir kendini, buz gibi bi’karpuz gibi. Bir anda olup bitişine bakmayın; geçmişe ve geleceğe uzanan uzun kolları ile kocaman, hantal bi’ahtapottur aslında “son” denen olgu. Evet, sonu vardır her şeyin, bi’de nedensellik ilkesi gereği başlangıcı. Arası muğlak. Şaşırırsın, şüphelenirsin, hatırlamaya çalışırsın ancak aradığın şey imkansız saydamlıkta ki rüyadır sadece. Fark etmezsin ama son gelince muazzam saydığın bütün yaşanmışlıklar yavan ve kuru hatıralara dönüşüverir birden. Bitmişlik kesinlikle hissettirir kendini! Genellikle, az çok tahmin ettiğin bi’anda bitmiş olmasına rağmen…

Psişik Mevzular 20, ” İlk İntiba Aldatır ve Patlamış Mısır Diye Bir Şey Yoktur! “

– Sayın AZÖTEKAYIN,

iki ay önce katıldığınız sıradan bir insan cenazesinde kendinizi, ünlemli insanlardan ziyade patlatılmış mısırlara daha yakın hissetiğinizi beyan etmişsiniz. Akıllarda soru işaretleri bırakana bu söyleminiz hakkında bizleri biraz bilgilendirir misiniz?

– Efenim, aslında patlamış mısır diye bi’şey yoktur. Eğer varsa ben de çevremdekilerin tanıdığı, tanımladığı gibi biriyimdir demek olur ki bunu kabul etmem mmkün değildir.Demem o ki; herhangi bi’mısır tanesinin kendi kendine eline bi’çakmak alması, o çakmakla ocağı yakıp kafi miktarda yağladığı tavayı ateşin üstüne koyduktan sonra çılgınca bi’patlama isteği ile tavanın içine girmesi ne derece imkansızsa; benim de durduk yere patlayıp sağa sola ağız dolusu küfürler savurmam, tekme tokat kavga etmem (artık bu yöntemi pek kullanmıyorum) o derece imkansızdır. Öyleyse mısırı patlatıp patlatıp adına patlatılmış mısır değil de, patlamış mısır demenin mısıra yapılan büyük bir haksızlık olduğunu kabul etmek gerekir. Mevzu’a bu açıdan yaklaşıldığı takdirde etrafımdaki dingil ve dingiliyelerin kontrolsüz öfkemi devreye sokmak için ısrarla dingillik yapmaları ve sonra sütten çıkmış ak kaşık kostümlerini giyinerek beni asabi, agresif ve ne yapacağı belli olmayan biri olarak nitelendirmeleri de aynı kapıdan haksızlığa çıkmaktadır. Buna son verilmeli…

Psişik Mevzular 19, ” Yağmurun Sesine Bak, Sadece Sesine! “

İstanbullular’ın uzun zamandır biraz serinlemek adına dört gözle beklediği yağmur bugün sabah saatlerinden itibaren yere düştü. Keşke yağmur sadece isteyene düşse… Yağmur denince aklıma, rahmet, bereket vs vs gelmez. Barajların doluluk oranı, ekinler, bostanlar, tarlalar, mahsûl falan da hiç umurumda değildir. Yağmur sadece ıslatır, o kadar. 250 liralık pabuçların bile içine sızarak çoraplarımı ıslatabilen, onca dikkatime rağmen pabuçlarımı ve paçalarımı çamura bulayan, sinir bozucu bi’şekilde alnımdan süzülerek sürekli burnumun ucunu rahatsız eden gıcık ıslaklığı (bana göre) nasıl sevebilirim ki? Temizlik falan derler ama ben buna da inanmam. Yağmur bir şehri asla yıkamaz ve pisliklerini temizlemez eğer öyle olsaydı garibanları değil, kelli felli totoşları görürdük haberlerde sıvanmış paçalarıyla ve ellerindeki kovalarla mağdur mağdur koşuştururken. Yani, gözümden kaçmış olabilir belki ama daha…

Psişik Mevzular 18, ” Telefonunun Çalmaması Çok Normal; Benim O! “

Telefon. Oluşturduğum çok gerekli gereksizlikler listesinin ilk sırasına yerleştirdiğim zımbırtının adı. Anlamsızca hayati bi’organ muamelesi yaptığımız fakat bi’yönüyle de hayatımızın orta yerine sıçan; yaşadığımız sinir harplerine çoğu zaman yardım ve yataklık eden şu meymenetsiz kutucuk.

Psişik Mevzular 16, ” Zırvalamak İhtiyaçtır “

  Şimdi, gecenin bu saatinde, tam olarak şu anda yani. İnsan ihtiyaçlarını ve bununla ilintili olarak vakit öldürme eylemlerini konu alan sayfalar dolusu saçmalığı bi’çırpıda geçirebilirim kağıda. Hatta sevmek denen “şeyle” bile bağlayabilirim konuyu, abartmıyorum bağlarım. Fizyolojik, biyolojik, psikolojik ihtiyaçlarımız var ve sonsuz ve çoğu soysuz maalesef gibilerinden üst tellerden tam bir otorite edasıyla giriş yapabilirim mesela konuya. Fizyolojik ve biyolojik ihtiyaçlarımızı tedarik etmezsek ölürüz veya ona benzer şeyler gelebilir başımıza diyerek bu faslı çok yüzeysel geçebilir; çoğunlukla psikolojik ihtiyaçlar üzerine eğileceğimi beyan eder, sonra insan çok tuhaf yaratık, şöyle ki; ihtiyaca bile zaman zaman ihtiyaç duyabilen tuhaf cins bi’varlıktır diyerek insanın tuhaflığını onulmaz başka bi’tuhaflıkla ispat etmeye kalkışabilirim. Fırsattan istifade eder “ İnsan; acizdir, muhtaçtır fazla artistlik yapmamalıdır…” aforizmasıyla…

Psişik Mevzular 15, ” Burada Böyle Bi’Tehlike Var! “

Dışarıda gibi duran içeriden üçüncü bi’göz: Şiirapis “Bak oğlum, sınırların mütemadiyen bir acıbadem tarafından kesinlendiği noktada bi’kadının elleriyle konuşmak ezberlenmiş çekingenliktir… Ve şimdi, sür-realizmin üstüne bisikletini ki bu gidiş pek hayra değil…” “Oysa, uzun zamandır nasıl da alışmıştı hayatı geniş zaman kipinde geniş geniş çekimlemeye. Üstelik yapması veya yetiştirmesi gereken ciddi bi’iş de canını sıkmıyordu epeydir. Kısaca her şey tıkırındaydı ve dişi dalağına denk vaziyette geniş çaplı huzur dönemlerinden birinde aheste aheste yolculuk ediyordu sanki. Huzur, makul tekrarlar bütünüydü ve tekrarın her türlüsü onu oldum olası sıkardı. Neyse ki tam ikibinoniki yıl tekrar etmiş gibi gelen sessizlikleri huzursuzluğa bulayan ürkütücü tıkırtılar duyulurdu, bilirdi bunu ve bu beklentiden çok rutin döngünün gereğiydi… Olsundu artık, yapacak hiçbi’şey yoktu zira…” Evet, burada böyle…

Psişik Mevzular 13, ” O Bilir Ancak! “

O Bilir Ancak! Ve artık boş yere yat artık telkinlerinde bulunmayın Bakın, ben uyursam gece öksüz hisseder kendini ancak siz tabii bilemezsiniz! Çünkü ben yatarsam eger simdi, ak iple kara ip dolanır birbirine Nerde sabah ve güneş, nerde gece ve ay kimse bilemez! İle ve lakin hakim olur kurulan cümlelerin cümlesine Ancak, siz tabii bilemezsiniz! Anlamsızlığı ve belirsizliği kabul etmeyenin gece olduğunu, Ben bilirim ki ve bilirim gece net olmayı sever Tavır ister ve bi’ısrarla ısrarlı duruş talep eder Gece dediğim kırık hayallerin yurt edindiği bir hâl Ancak siz tabii bilemezsiniz! Sadece gece ve yalnız geçilebilecek sokaklar vardır ve onlar… Bir uğultulu selam gönderir sağ kulağımdan içeri, derine Ağır ağır yeksan ederek süzülür,yerleşir… Sadece gece ve yalnız geçilebilecek sokaklar vardır…