İçeriğe geç

Yazar: Ferhat Armut

MAHZEN

col1-1

Anjelika Akbar/ Kamelya

Evvelce nesir doğar, nesir yaşardı bu toprakların insanları,
Yalnızca ölürken ilahi şiirden iki mısra dudaklarında,
Yoksunluk yakınca anlarlar; acıdan akan bir yudum şaraptan,
Bir yudum da taze ilkbahardan alalım, azık olsun yanımızda.

Mahzenin çürümüş fıçıları pejmürde, içindekiler sirkeye benzer,
İptidai olan ahlakları; bir de karanlıkta beni beklerler.
Ateşler içinde ruhun asaleti, yüksekten düşünce naçar oldu serkeş,
Övünçleri taşmış ağızlarından, çirkinleşmiş etrafımdaki herkes.

Gözlerimi kapadığımda hezarfen olurum, hiç tasalanmam.
Kirpikler vedalaşınca sesler çoğalır, aralarında kalırım samimiyetsiz!
Istırabım kendimle; batın ederim zatımı da sonra ete kemiğe bürünürüm,
Hem bizi cahil bırakanlar, bu âlimler değil miydi kifayetsiz!

Bu Bulantı Mideye Değildir

Gastronomik telaşlar ile geçirdiğimiz onlarca sene,
İsraf değildir bu ömürden, ama insanı yüceltmez de.
Mide, karanlık bir bok çukuruna adaptasyon,
Suyuna gidersen cennetten rezervasyon aynı zamanda.
Olmasaydı böyle bir uğraş, düşün mahrum kalınacak zevkleri?
Düşünme! Düşünmeyle bilinemez elbette…

Uyuyan ile ölene gösterdiğiniz saygının yarısını,
Tembellere de gösterin, hem onlarda hiçbir şey yapmıyorlar.

Mutluluğa ulaşmak için küçük bir önerim naçizane:
Kurabiye dolu kavanoza uzanmak istemelisin; nihayetinde
Kurabiyeler değil, kavanozun şeklidir seni büyüleyen.
Birini yemek yerken izleyip şenlenen insanlar da iyidir.
Hem yalnız değilsin hem de sadece sen yersin,
Cebinde olmalı bunlardan birkaç tanesi, bu yemek işi hiç bitmesin.

Düşüncemin Sesi

Biyolojik varlığının ötesine geçemediğinden ya şikayetin,
Talihsizliğine şükret ya bunu başarabilseydin?

Hepsini duymak istediğinden emin misin?
Bir noktaya takılıp kalıyorum, aslında her şey birer nokta.
Dışarıdaki evrenin içi ve içerideki evrenin dışı,
Kendini aynı yerde bulamıyorsun!

Bunlar, hamamdaki soğuk su şakaları gibidir.
Yaptığın kişi hariç, herkese komik gelir.
Tarifine uyan hayvanatı yemlemeye hiç niyetim yok,
-İnsan- dediğim yek düşünceden payeler sunmanın yanında.

Düşüncemin Kokusu

Her şey  düzen içinde bir ölçü ve olması gereken ahlâk…

EHTorchlight07019

Rachid Taha & Kirstie Hawkshaw- Valencia

Ne kadar kendimden uzaklaşmak istesem,
Geri dönecek tâkati ruhumda bir türlü bulamam.
Pek zor gelirim kendime.
Nedeni, ben mi yoksa uykuya dalarken,
Kulağıma fısıldanan kelimeler mi?
Bir yastık kadar yakın ölüm yahut hepten ölüyüz.
Belki de hiç yaşamadık ki?
Kâbih deme! Söylenecek o kadar çok şey varken…

TESELLİYE İNDİRGEMEK

‘’Uzun zamandır kendisinden haber alınamayan tavus kuşunun aksine,
Geride kalan her fragmanda varlığını hissettirir, mevzudaki kargalar…’’

Kendime eziyetim, ahlakı fazıla!
Görmemeliydim, bir araba ağlayan adamı,
Duymamalıydım hep bir ağızdan…
Kâğıttaki memnun olmadığım eksik düşüncelerimin,
Gönüllerini alırken, mürekkep kurumuş mu?
Dün akşam, benden daha rahat uyumuş mu?
Nedir bu mutluluk düşmanlığım?
Kar yağıyormuş evin içine,
Ben, saat kaç olmuş, hâlâ dışarıdayım.

Ağustos Böceğinin Savunması

Yıllar yılı sessiz, sakin olmak övüldü, salt çalışmak telkin edildi. Aza kanaat erdem sayıldı, çoğu tercih edenler ise tamahkârlıkla suçlandı. Bunun nedeni elbette, toplumsal varlık insanın kültürlenmesiyle ilgili. Bu kültürlenme düşündüğünüz gibi ‘’Minor Asia’’ da cereyan etmemiş sadece. Antik Yunan’da Zeus’ tan ateşi çalan Prometheus’un ezber bozması… İlk çağ Yunanı tekniği- bilimi ve sanatı, Tanrılar uğraşı sayarak, onu elde etmeyi haddi aşma ‘’Hybris’’ sayması… Yine bir La Fontaine fablı olan ‘’Ağustos Böceği ile Karınca’’da gördüğümüz enstrüman çalmanın boş eğlence; beden ile çalışmanın ise erdem olarak aktarılması, düşüncelerimize küçük yaşlardan itibaren zerk edilmiştir. Çalışmanın erdemsizliğini iddia etmiyorum. Onun karşısına bilim ve sanatın konulması ve yerilmesini eleştiriyorum. Öğrencilerin hatta eğitimcilerin ortak görüşü: resim, müzik ve beden eğitimi, puan yükseltmek için konulmuş önemsiz…

Seni Seviyorum Dememek İçin- 2

Senin boşluğa verdiğin nefesi, Ben çekeyim ciğerlerime. Aynı cümleleri kuralım, aynı anda. Yaradandan bir yansıma. Ne çok söylerim ismini, Çınlasın kulakların, O siyah beyaz fotoğraftaki gibi Abartılı bir şekilde düşün beni! Alabildiğince boşluk var, Ortasında bir beton duvar. Sırtımı yaslamışken, ”Bana da öyle bakar mısın?” Bakmam mı? retinam! Gölgesi kaç kere üzerime yıkıldı? Haberin yoktu ama, Kaç kere buz gibi sırtıma yapıştı? Karanlığın bir ton açık gecesi, Yanmış karamel gibi olmuşken, Kalbimin güneş görmeyen yerleri. Kreması fazla kaçmış, Sözleri kör eden inatlarımda ise Daha bir inat olmadan, Örnek almalıydım kendime kedigilleri. Sen ise naif bir keman taksimi, Küçük kızarmış ekmek, üzerinde hardal. Şehrinde mecazdan parmaklık, Senin ve benim ötemde verilebiliyor karar. Yalnız yıkılsa da gölgesi boşluktaki duvarın, Düşmez üstüme senin…

Daha Daha Ne Var?

”Bir kimse aritmetik, geometri, astronomi ve müzik’ten yoksun olursa, nicelik ve niteliğe ait bilgiden de yoksun olur. Nicelik, nitelik ve cevher bilgisinden yoksun olan ise felsefe bilgisinden yoksun sayılır”
Kindi

Daha daha ne var?

Çalışma saatlerimiz ile ofis saatlerimiz artık aynı değil. İnterneti olan her evde bir bankacı var. Herkes vergisini bir güzel hesaplıyor ve en güzel yemek tariflerini para vermeden indirebiliyor. Birey, daha fazla tüketmek istediği için daha fazla üretmeli temaşası. Çalışma hayatımızın özel hayatımıza taşkınlığı, baskınlığı da bu yüzdendir. Daha fazla tüketmek için üretmelisin…

Ne yemek var?
– Balık Çorbası
– Başka?
– Bamya
– Başka?
– Et haşlama
– Başka?
– Fırında makarna
– Başka?
– Henüz ölmüş hayvan leşi üzerine jelibon kavurma!

Senin istediğin- beklediğin, lezzetli bir yemek, güzel bir sunum, güzel kokular değil. Daha başkası, daha fazlası, (n) sayıdaki alternatifi…