İçeriğe geç

Yazar: Esin Yıldız

Kördüğüm

Bazı şeyleri değiştirememekten dert yanarken, bazı şeylerin hızla değiştiğini görmek ne acı! Değiştiremediklerimizin getirileri, tüm bu değişimler. İnsanın beyninde fırtınalar yaratabilecek bir kelebeğin kanat çırpışının söylemidir değişim kuantum fiziğinde. Bütün herkesin aynı etkiye sahip olduğunu düşünecek olursak ve bu herkesin bir kısmını, insanın kendisine karşı kuvvet olarak alırsak; bileşke kuvvet kelebekten yana mı olur? Yoksa düzenden yana mı… Böyle gelmiş böyle gider mi? Yoksa bazen zaman noktalanır ve yeniden başlar mı? Böyle gelmiş böyle gidecek olan tükenmez. Sadece kendi boyutunda hapsolur kalır. Yeni bir düzen kurulur. Yeni bir boyut olur… Ve kelebek yine ölümüne kanat çırpar… Bir çeşit kısır döngü… Çünkü esasında herkes aynı etkiye sahip değildir ve denge bozulur yeniden kurulur… Öyle olduğuna inanırlar kelebekler. Bir kelebeğin kanat çırpışı dünyanın başka bir yerinde fırtınaya neden olabilir… Peki kurulan yeni denge iyiden yana mıdır, kötüden yana mı?..

Düğüm

Yağmurlu, soğuk bir gece… Şehrin titrek ışıklarıyla aydınlanan sokaklar… Ciğerlerimde sıkışıp kalan yumrudan kurtulmak istercesine her adımımda derin derin soluyorum havayı. Hayallerinin ya da umutlarının ya da sevginin; korkularına esir düşmesi, korkularınla yitip gitmesi… İstemek, hatta hayal kurmak… Kurduğun hayalin gerçekleşmesini istemek… Ve sonrasında tepe taklak olan düşler. Düş(üş)ler… Bitmeyen yok(ol)uşlar… Ve yorgunluklar… Kırgınlıklar, küskünlükler… Bir daha hayal kuramamak… Bir daha isteyememek… Sevememek… Mutluluğa, uzaktan gözü yaşlı el sallamak… İnancını kaybetmiş olsan da inanılanın varlığını bilmek! Var olduğunu bilmek, ama uzakta olduğunu görmek… Bilmek, ama hissedememek. Bilmek ama yitir(il)mek…

” Düş’ünce “

Hasretle kıvranan umutlar artık kanatlanıp uçmak istiyorlar sözcüklere… Ama daha kanatlanamadan, koparılıyor kanatları, umutsuzluk zincir vuruyor sözcüklere ve kabulleniş esir alıyor umutları… Sessiz bir isyanın fırtınası esiyor… Martı seslerine gizleniyor haykırışlar ve yalvarışlar… Yaprak hışırtıları kara haberi fısıldıyor… Kayıtsızca atılan adımlarla yitiriliyor güneşe dair ne varsa… Ufukta beliren çaresizlik… Ufuktan hiç kaybolmayan çaresizlik! Kapana kıstırılan umutlar… Sözcükler… Gözyaşları… Boyun eğdirilmeye çalışılan düşünceler… Yozlaştırılan duygular… Mekanikleşen hayat! Hey, İnsanlık! Neredesin?.. Sonunu bilmediğim bir masal anlatsam sana…

Kozasından Çıkan Kelebek(ler)

Kelimelerle kalemimin arasının nasıl açıldığını bilemediğim gibi şu an kağıda dökülen kelimelerin sebebini de bilemiyorum. Sadece yeniden yazmayı denemek, suskun kelimelere yeniden ses verebilmek adına tereddüt içerisinde bir gayret… Ruhun derinliklerinde kanat çırpan kelimeler; kozasından yeni çıkan kelebek misali biraz ürkek, biraz şaşkın, tedirgin…

Bir zamanlar anlatmaya, konuşmaya alışkın kelimelerin suskunluğunda; aslında sessizlikten ve konuşmaktan çok daha fazlası var… Amma velakin, suskunlukta demlenen kelimeler kaleme kanat çırptığında; kelimelerin anlatacakları da konuşmaktan da öte olsa gerek… Tabi eğer suskun kalmaya alışmamışsanız…