İçeriğe geç

Yazar: İrfan Abbas

Basit Şeyleri Kendi Basitlikleri İçerisinde…

Basit şeyleri kendi basitlikleri içerisinde görememek diye ifade edebileceğim bir müşkülüm var. Bu ilk cümleyi kurarken ‘içerisinde’ ibaresini tercihimin sebebi, basit şeylerin kendi basitliklerinin bazen muvacehesinde mevcut bazen de münderecatına dahil oluşunu bir çırpıda dile getirmek idi. Artık bu ‘çırpı’nın da bir anlamı, aslında işlevi kalmadı gerçi; zira ‘içerisinde’yi (de) kendi basitliği içerisinde göremedim. Bu üçüncü cümleyi kurarken (de) ‘içerisinde’ ibaresini tercih etmemin nedeni basit şey… yine aynı. Döngüden çıkmak namına ve ilk cümleden berdevam imişcesine işbu müşkül hem bir zafer hem de bir mağlubiyet anlamına geliyor. Zafer, çünkü böylesi bir müşkül içün emek ve çaba sarf ettim, kolay olmadı. Emek ve çaba diye ayrı ayrı belirtmek yerine ‘gayret’ deyip bir çırpıda söyleyeceğimi söylemedim. Zira üçüncü cümledeki çırpısal işlevin altıncı…

Taşra Şarkıları I/VII

‘Efendim soyunmasak’ diye yalvaran gözlerle baktılar son bir umutla. Shrek, direktiflerinden rücu etmeyecekti… Eşeğe tevcihen ‘tepe tepe soy lan bunları’ diye gürledi. İş hepten şekerrenk olmakta! Utana sıkıla gömlekleri çıkarmaya yeltenirler. Shrek: “Ne cinssiniz lan Siz?!” diye gözlerini belerterek: “Kızlarımın önünde! İki tana adam, hem de biri gavur! Höösst!!” Eşek, daha gavura gavur denmeyeceğini hatırlatacaktı ama kaş göz ederek sadece çorapların çıkacağını imaya gayret edebilecek fırsatı buldu. Hal ve şart mucibince anlaşılmayacaktı ve zaten öyle olur. Hal ve şart bir araya gelmeye görsün, hangi garabet izah edilemez ki?! Halde maksad çıplaklık değil şart olarak buyruğun yerine getirilmesiydi. Wertherle ikisi bön bön bakıyorlardı. Shrek: “Eşşeek, iki elle bir çorap çıkacaktı orda? Noldu o! Daha bekliyiym mi…” Werther’e ne çorabı lan diye…

Taşra Şarkıları I/VI

Perde açılır…Hava kararmaya başlamaktadır. İki grup da arabanın etrafında nisbeten daha az tedirgin bekleşmektedirler. Shrek az önce yaptığı gaf sebebiyle huysuz… Eşekse yabancı uyruklu buyruğunu bihakkın yerine getirmiştir; Wertherle birlikte çelimsiz bir köylü kızı da arabanın önüne gelir; üçü beklerler, Eşek de yanlarındadır. Shrek: Ne utanıyolar, ne arlanıyolar, bi de adamın insicamı bozulduğuyla kalıyo yav… tövbe tövbe! Eşşeek? Eşek: Efendim Shrek: (karnavala yönelerek, duyacakları şekilde) Şu hayatta, 3 günlük ha 3 günlük 4ncüsü desen yok!, kız uşağı bambaşka bişey. Benim de kızım var; hem de Mimar Müdürü. Hey gidi, neyse, (bağırarak) Kızlarım! Gelin bakıyim yamaçlarıma… Eşşeek? Eşek: Efendim Shrek: Bunlar var ya; bunlar can ilacımız bizim can. Cennet bahçesinin gülü bunlar ya…(kollarını karnavala doğru açarak) Ya ben sizi seviyorum ya……

Taşra Şarkıları I/V

İnsanlar {yani görün işte ne kadar önemli bi cümle ki; insanlar diye başlamış, genellemeyi kes…}{kesersen kes devamı zaten benim değil arkam kuvvetli} ebeveynlerinden çok alışkanlıklarının çocuklarıdırlar.{sağol Haldun Reis} Alışmak ve alıştırmak: insanın en müthiş/dehşete düşürücü kabiliyeti. Bu sayede iyilik de kötülük de sıradanlaşabilir.{Teşekkürler Hanna, Martin’e selam} Kitlesel ölümler, yıkımlar, hastalıklar ya da yüksek teknoloji, konfor, cinnet derecesinde tüketilen su ve protein miktarı karşısında körelegelip körelegiden duygulanım; ‘demek ki mümkün’ mottosuyla her türlü olasılığın müptezeli(ne orijinal bi tespit!)… Beşerle evren kayıt, gözlem, deney ve tarassut altında didik didik. Panik fight’a fırsat bırakmadan geldi bile; insan tekiyiz ve, ve hasar yok tamam; panik flight’a da fırsat tanımadan gidiverdi. Elde var sürdürülebilir tedirginlik, yani sürdürülebilir kalkınma gibi bi şey işte ama neg. simetriğinde.…

Taşra Şarkıları I/IV

Ya diğerleri?”

Biz atanamayanlar çetesiyiz, tutunamayanlar gibi ama kulağa daha az hoş geleninden. Başlarda fena değildi; çocuklara, akıllı tahtalara, kantin tostlarına alışırız diyorduk, kapişonlu kaşe öğretmen paltosu bile aldık… Hiçbiri nasip olmadı. Kpss, yds, ales, bles derken sscb ile kolhoza bile gidemedik. Bi kere öğretmen olmayagör, çıkmıyor üzerinden; bir vasıf atfediyorlar ama hiç değer atfetmiyorlar! Reyon dizeyim, tuğla çekeyim desen, -niye sana yaptırayım diyor adam, haklı yani… Çocukların okulda olması mesele değilmiş, mesele çocukların evde olmamasıymış. Biz de ağacın kovuğunda türemedik; okula gidemiyoduk, evde de duramıyoduk, buraya geldik.”

Sizin yılda 4ay tatiliniz var, bırakın bu kendini acındırmaları” diye çıkştı biri.

Bizim yılda 12ay tatilimiz var, geçeceksin o lafları.” diye cevapladı bir atanamayan.

Siz kimsiniz?” dedi. Werther de, daha şarkî bir şeyler bulmanın keyfiyle iyice dikkat kesildi.

Biz, imanı gevremiş tulumbacılar bölüğüyüz.” diye başladı. “Bunlara bakma Sen; bunların var ya, hangisinin tekeri tümseği aşsa bi daha dönüp arkasına bakmaz bunlar! Biz atanmadık mı? Atandık, ben kendim 96yla atandım. İş de vardı ama nası iş?! Sabaha kadar bilimum bayrak, flama, afiş, poster, ledden mahya, bilmem ne asmaktan bizim imanımız gevredi. Asmadığımız şey kalmadı; çamaşır ve adam dahil. Boma adam asdık biz durup dururken. Vazifemizmiş! Memlekette önemsiz gün yok ki, alayı önemli gün, yıl aşırı da artıyo. Çevikçiyle bizim angaryamız bitmez. Ama, 1- onların lokallerinde bilardo var.”

Taşra Şarkıları I/I-II-III

Not: Bu üç parçanın yayımı bir şekilde inkıta’a uğramış, toplu olarak şöyledir:

Taşra Şarkıları I/I

Kartal olabilirler, gerçi mesafe çok uzak, çıplak gözle tam seçilemiyor… Daha ufak türdeki alıcı kuşlardan da olabilirler, iki tanesi yan yana olmaktan pek rahatsız değil ya da bu mesafeden yan yana imiş gibi görünüyorlar ama kim bilir aralarında nice mesafe var. Diğer ikisi ayrı ayrı yaylar çizerek süzülüyor ve derin geçen kışın sonuna doğru yerde duran iri beyaz çöp poşetini mükellef bir av zannediyor veya karınca yuvası başında, merakı mucibince hareketsiz duran ufaklığı gözlerine kestiriyor olabilirler. Göz de göz ha… O yuvadan bir karınca çıksa ve o çöp poşetine doğru yürümeye başlasa bizim hesabımızla belki altı ay bir güz geçer. Taradıkları alan oldukça geniş, bu hem iyi hem de kötü bir şey. İyi zira kış çok derin geçti; tilkileri vaşaklar yemiş, vaşakları ,zevkine, avcılar vurmuş, birinci avcının zağarına ikincinin kırması hallenmiş, üçüncüsü ‘ha itine ha sana oğlum’ deyince birincinin dipçiği soluğu müsaderede almış. Böyle zorlu şartlarda herkesin biraz proteine ihtiyacı var; elbette alıcı kuşların da. ‘Alıcı kuşların ömrü az olur, akbaba zararsız yaşar mı yaşar’ derler lakin sen bakma, akbabanın da proteine ihtiyacı var, süt tozuna da… Kötü bir şey zira; şu ufaklığın zayi ettiği bir kaç karıncadan maada kime ne zararı var, yalnızca tabii merakını tatmin ediyor. Böyle uzun seyirler çocuklar için çok iyidir, çamaşır makinesini seyrediyorsa iyi değildir ama, televizyon seyrediyorsa bazen iyi bazen kötüdür, düzeltmeye uğraşırken şöyle en azından etrafının rahat bir saatciği geçsin diye yeleğinin yeni tersine çevrilerek kendisine verilmiş alzaymırlı bir ihtiyarın kırılgan azminin tam aksine küçüklerde dikkat temrinleri körpe dimağlarını bileyip azimlerini kuvvetlendirir, bir kaç yaş daha büyüyünce yuvanın ağzını kapayacak, birkaç yaş daha da büyüsün yuvayı umursamayacak bile, otuzuna gelince birden hatırlayacak, merakı tekrar tahrik olacak bu kez içine sıvılaştırılmış alüminyum dökecek belki. Ama şimdilik kimseye bir zararı yok, birkaç karınca ufak spor ayakkabılarının tabanına yapıştı o kadar.