İçeriğe geç

Ay: Nisan 2019

Güntülü’ye Mektuplar I-II

(Güntülü’ye kavuştum. Ona ilk mektuplarımı yazmaya başladığımda, uzaktaki bir hayaldi belki. Şimdi gerçek oldu. Yeni mektupları yayınlamadan önce çok dar bir çevre ile paylaşılmış olan on yıl önceki birkaç mektubu da ufacık düzeltmeler ile paylaşmak istedim. Bir gün bu satırları okursan diye yazıyorum kızım: “hoş geldin.”) -I- 31 Ekim 2008 Tesadüfün yaratılmamış olduğunu bile bile tesadüfen yaşıyoruz. Yahut tesadüf sanıyoruz attığımız adımlar nihayetinde karşımıza çıkanları. İnkâra yelteniyor dudaklarımız, inandıklarımız tersini söylerken. Kurulu makineler değiliz elbet, inkâr etmiyorum, lakin tesadüflere sığınacak kadar amaçsız değiliz. Hayallerimizi aynı kapta eritmişiz. Zamanı kovalamışız, hayallerin gerçekleşmesine adım atarken. ‘Kut’lu kılmışız anlarımızı, yaşadıklarımızı, yaşayacaklarımızı… Tesadüf değil adlandıramadıklarımız. Adını koymaya aciziz birçok şeyin, çünkü acz içerisindeyiz.  Asra yemin olsun ki; hüsrandayız.  Bildiğimizi sandığımız bilmediklerimiz çepeçevre çevirmiş etrafımızı.…

Kekeme

Güneşin batarken, yapraklarını pırıl pırıl yaptığı o söğüt ağacının gölgesinde, Yaz sıcağında suyu azaldığından dolayı, tam göğsüne saplanan karpuz kabuğunu söküp atamamış ırmağın kenarında,  Sürekli çıkılan yokuştan bırakılan ve her defasında fireni tutmadığı için bir mezar taşına çarparak durdurulabilen bisikletin üzerinde, Bir yerlere yetişme telaşı bahane edilerek aslında gölgesine düşecek gölgeden kaçılan, hızlı adımlarla yürünen kaldırımın başında, İçi almadığı halde kaşığın yemeğe daldırılıp ağza götürüldüğü, çiğnendiği, çiğnendiği ve çiğnendikçe lokmanın ağızda büyüdüğü, büyüdüğü ve büyüdükçe yutulmaz hale geldiği sofrada, Sadakta kalmış son okunu kime atacağını kestiremediği toz duman bir savaşın ortasında, Her sabah uyandığında, baka baka karanlıkta görünür kıldığın tavanı taşıdığın gözlerinin altındaki şişliklerde, Yaylada dilin damağın kuruduğunda, hızlı hızlı yürürken, suyunu kana kana içmeyi düşündüğün pınarın dibinde, Yağarken sevinilen,…