İçeriğe geç

Ay: Ocak 2016

Bu Bulantı Mideye Değildir

Gastronomik telaşlar ile geçirdiğimiz onlarca sene,
İsraf değildir bu ömürden, ama insanı yüceltmez de.
Mide, karanlık bir bok çukuruna adaptasyon,
Suyuna gidersen cennetten rezervasyon aynı zamanda.
Olmasaydı böyle bir uğraş, düşün mahrum kalınacak zevkleri?
Düşünme! Düşünmeyle bilinemez elbette…

Uyuyan ile ölene gösterdiğiniz saygının yarısını,
Tembellere de gösterin, hem onlarda hiçbir şey yapmıyorlar.

Mutluluğa ulaşmak için küçük bir önerim naçizane:
Kurabiye dolu kavanoza uzanmak istemelisin; nihayetinde
Kurabiyeler değil, kavanozun şeklidir seni büyüleyen.
Birini yemek yerken izleyip şenlenen insanlar da iyidir.
Hem yalnız değilsin hem de sadece sen yersin,
Cebinde olmalı bunlardan birkaç tanesi, bu yemek işi hiç bitmesin.

Psişik Mevzular 44, ” Buluşmaların Buluşu: Koltuk Takımı “

İlgisi bulunan hemen hemen herkesin bildiği bi’Kızılderili hikâyesi anlatmış ve eklemiştim: “ Bu dünyada boş beleş işlerle bi’tek Kızılderililer uğraşmamıştır. Bu yüzdendir ki Kızılderililer’in fıkrası yoktur. Paso atasözü paso öğüt, “ dedikten sonra; semtimizin 7/24 hizmet veren güzide balıkçısı Ton Balık’ın önünden geçerken, -Balık yiyelim mi? Diye sordu Şef, -Balık yemek için geç kaldık sanki biraz Şef? -Haklısın. Balıklar da uyumuş olabilir… Bütün samimiyetimle söyleyebilirim ki, dünyaya bi’kere daha gelseydim yine Şef ile tanış olup adeta bi’dilek balonu gibi içten içe yanarak bi’çırpıda sönen hayaller kurmak isterdim. En nihayetinde sıradan bi’trajediyi nüktedan bi’neşeye çevirebilenlerle kim tanış olmak istemez ki? Kendisine sıra dışı bi’fayda dokundurma yöntemi belirlediği muhakkak idi ve bi’kütüphane ancak böyle dâhice tasarlanmış geç kalmalar sayesinde esaslı bi’kütüphane olabilirdi.…

Melek’in Gözlerinde Gördüğümdür

CVpbwMZVEAA2yVW

Esasında bu bir kördüğümdür.

İnsanın insana utanç olduğu devirlere büyüdük. Ve biz büyüdükçe utanç da büyüdü. Kendimize dair “dik duruyor” zannımızdan, anlayamadık dünyanın yamuk olduğunu. Bir yamukta var olan yamukluğumuz, bizi yamuk dünyaya göre “dik” yapsa da, Melek’in gözlerinde kamburumuz görünüyor.

Çünkü Melek’in gözleri her şeyi gördü. Lakin Melek’in gözlerinin kaç uçak, kaç roket, kaç füze, kaç kopmuş kol ve ölmüş insan gördüğünün istatistiği tutulmuyor. Artık insan da dâhil hiçbir şey insan sınırı içinde değil ve Melek’in gözlerinde taşıdıkları, insani olmayan hiçbir şeye somut veri teşkil etmiyor.

İnsan bazen yanlış bir şey yapmasa da ona mukabil edilgenliği ile yanlışı büyütebiliyor. Zalim olmasa da mazlum, yani zulüm gören olmak gibi.

İnsanın bu yüzyılda eksik kalan yanı, acıyı hissetmemesi. Hâl böyle olunca bombalanan bir pazar yerini izlerken sofrada salatanın suyuna ekmek banabiliyoruz. Yine çayını karıştırırken, “hastanede yaralı çocukların ağlamasını duyunca “televizyonun sesi çok fazla, kıs lütfen” diyebiliyoruz. Yahut haddinden fazla “bilinçli” birkaç genç olarak unutmama yeminleri edip, ardından ağzımızı ayıra ayıra gülebileceğimiz bir lakırdının etrafında saatlerce çömelebiliyoruz. Sonunda herkes her şeyi unutuyor ve kimsenin de kalbine bir bok olmuyor.