İçeriğe geç

Ay: Haziran 2012

Hemşehricilik Meselesi

Hemşehricilik ve bunu tüm dünyaya(!) kabul ettirme meselesi, bu alandaki müthiş uğraş, bence; Türk insanının ilerlemesinin önündeki en büyük engellerden birisidir! Yapmayın canını yedihklerim. [pro-player width=’530′ height=’253′ type=’video’]http://www.youtube.com/watch?v=i_zA6gjoUic[/pro-player]

Küfür Meselesi-III

Hepimizin çocukluğunu oradan buradan alarak, hiçbir kronolojiye tabi olmadan, protest bir tavırla anlatıyorum, farkındayım. Küfür Meselesi’ni anlatırken, ettiğimiz küfrü mazur, bizden sonraki nesillere de küfrü cazip gösterme değil asla niyetim. Olanı anlatmaya çalışıyorum dilim döndüğünce, fazlasını değil. O nesle hep ‘biz’ diyorum, anlatılamayacak bir aidiyet oluşturarak.

Bizler aynı zamanda “şunu yapma, bunu etme, buraya gitme” nasihatlerine en çok muhatap olan nesiliz. Ana ve babamızın korku duvarlarına en çok çarpan nesil bizdik ve bütün nesillerden farklı olarak sobanın sıcak olduğunu inatla en acı şekilde de biz tecrübe ettik. Salak değildik elbet, Allah vergisi bir tavrımız vardı bizim.

Biz İnsan Değiliz Trabzonluyuz!

“Amazon Ormanları’nda bir kelebeğin kanat çırpması, ABD’de fırtına kopmasına neden olabilir. Farklı bir örnekle bu, bir kelebeğin kanat çırpması, Dünyanın yarısını dolaşabilecek bir kasırganın oluşmasına neden olabilir.”* Bu teoriyi en gerçek manasıyla içselletirmiş insanların başında bugünlerde herhalde bir ABD dış politikasının belirleyicileri bir de biz durumdan vazife çıkarıcılar bulunmaktayız. Hatta onlar için bu durum son birkaç yüzyılın gerçeği! Bizim için ise kadim bir geleneğin ürünü olarak sırtımıza doğrudan yüklenmiş. Durumdan vazife çıkarmak… En iyi yaptığımız iş herhalde bu olmalı! Herkesin hayatını ve ideallerini gerçekleştirmek için ifa ettiği bir meslek olsa da hayata karşı tavır noktasında geliştirdiği en büyük aksiyon zincirini bu hissiyat oluşturuyor. Bu hissiyat diğer duygularımıza yön veriyor ve hatta hayatımızı ciddi anlamda şekillendiriyor. Durumdan vazife çıkarırken çok mu…

Psişik Mevzular 14, ” Ne Vakit’siz Şiir “

Üzülmek yetmez; rahatsız olmak lazım. Rahatsız olmak da yetmez; ne zaman demek lazım. Ne zaman demenin de yetmediği her yerde, her zaman İttihatçı ruhu diriltmek lazım! Ölmediğimizi kim iddia edebilir? Ve değişebilir her şey ansızın ve bıçakla kesilir kadavralar… Şehirde ki bütün saatler 9′ u gösterdiği zaman… İşte o zaman, dirilir ruhlarımız derinlerden, diplerden… Belki orta halli bi’apartman dairesinden, belki lüksüyle müsemma bi’yalıdan, belki metruk bi’gecekondudan veya yayla evlerinden koşarak geliriz güneşe tık nefes, vazifelendirilmek üzre… Kuşçubaşı çöllere küsmeden, Ve Enver’i ayırmadan hayallerinden Yahut Gazi Paşa’yı Anadolu’ya göndermezden hemen evvel Mesela Kaptan’ı “Kim Kaldı” şiiriyle anlayınca ve sevince… Mesela huzme gibi perde aralarından, Oyuk ve çatlaklardan sızan su gibi mesela; Haber vermeden aynı zamanda rahatsız etmeden Sızar ve dolarız her…

Psişik Mevzular 13, ” O Bilir Ancak! “

O Bilir Ancak! Ve artık boş yere yat artık telkinlerinde bulunmayın Bakın, ben uyursam gece öksüz hisseder kendini ancak siz tabii bilemezsiniz! Çünkü ben yatarsam eger simdi, ak iple kara ip dolanır birbirine Nerde sabah ve güneş, nerde gece ve ay kimse bilemez! İle ve lakin hakim olur kurulan cümlelerin cümlesine Ancak, siz tabii bilemezsiniz! Anlamsızlığı ve belirsizliği kabul etmeyenin gece olduğunu, Ben bilirim ki ve bilirim gece net olmayı sever Tavır ister ve bi’ısrarla ısrarlı duruş talep eder Gece dediğim kırık hayallerin yurt edindiği bir hâl Ancak siz tabii bilemezsiniz! Sadece gece ve yalnız geçilebilecek sokaklar vardır ve onlar… Bir uğultulu selam gönderir sağ kulağımdan içeri, derine Ağır ağır yeksan ederek süzülür,yerleşir… Sadece gece ve yalnız geçilebilecek sokaklar vardır…

Psişik Mevzular 12, ” Sipariş Üzerine Yazamıyoruz Maalesef “

Alışılmış Hüsran Bu

Şiirapis; buharın içindeki toz zerresi, sesin sessizliği… Zaman ve mekandan bağımsız üçüncü göz…

Uzun zamandır kafanın içindedirler ve en az iki tanedirler. Tabiatları itibarı ile ayrı ayrı köşelerde yuvalandıkları için müşterek bi’düzlemde buluşmaları imkansız gibi görünür. Elma armut misali. Ama çoğu zaman yürürken ve çoğu zaman hiç beklenmeyen bi’anda gerçekleşebilir böylesine ilginç bi’buluşma. Olsun dersin. Bu kez gafil avlanmadığını düşünürsün;çünkü o eski toy çocuk değilsindir artık… Bu gibi buluşmalarla her an karşılaşma ihtimalini göz önünde bulundurmayı öğrenmişsindir tecrübelerinden. Ve iktiza eden tedbirleri a4 ebatlarında en az iki kağıdı ve en az iki kalemi cebinde veya çantanda taşımayı huy edinerek almış olduğun kanaatindesindir. Şimdi herkesten bir adım önde gibisindir ve kendinle ne kadar gurur duysan azdır, şımarmak hakkındır vesselam. Hatta biraz daha ileri gitmekte beis görmez: ”İnsan, istedikten sonra hayatında kötü sürprizlere, şansa ve tesadüfe yer bırakmaz, tıpkı benim gibi”lerinden üst tellerden beylik laflar bile geçirirsin içinden. Kafandakiler ise ilahi bi’ahenk ve nizami bi’sıra takip ediyordur ve biraz heyecan biraz da telaşla dökülecek  müsait yer arıyorlardır o sıra. ”zamanı geldi, hazırım” der bi’çırpıda serersin a4 kağıdını; herhangi bi’arabanın kaputuna, imkanlar ölçüsünde bi’ağaç gövdesine veya kendi dizine aleacele ve kalemlerinden birini çıkarırsın ışık hızıyla. Yazmaz; ama dert değildir kesinlikle. İkincisi vardır çünkü; ona saldırırsın can havliyle. O an, denizin ortasında kalmış ve çırpınacak takati olmayan biri gibi hissedersin kendini tam olarak ve can yeleğinden hiçbi’farkı yoktur gözünde o ince uzun mürekkepli çubuğun. Yazmaz netekim. Hüsran. Kalem yazsaydı ve aklından geçenler olduğu gibi yerleşebilseydi eğer kağıdın üzerine yeryüzünde ki bütün çığlıklar son bulacak, dökülen bütün göz yaşları kuruyacaktı oysa…

Pis pis sırıtarak Şiirapis: “Hayatın, bazen kalemleri dahi kullanarak şakayla karışık boktan azizlikler yapacak kadar acımasız olabileceğini de adın gibi bilmelisin evlat!” der ilham perdesi kapanırken…

Başka Bir Haber…

  Kuru ekmek, büyüklü küçüklü parçalar halinde kaldırım kenarında durmaktaydı. Muhtemelen kaldırıma bitişik yüksek binanın üst katlarından atılmıştı. Ancak parçalanmasının başkaca pek çok sebebi de olabilirdi. Karganın olay yerine intikali fazla gecikmedi. Bu civardaki kuşlara göre -ki çoğu serçe ve güvercindi- büyük sayılabilecek olan kanatlarını çırparak, kuru ekmeğin üstünde bir süre kaldı. Yere indiğinde kuru ekmeğe anlamsızca baktı. Düşünceli bir yaratık olduğuna inanırdı, ama tam şu sırada ne düşüneceğini de bilmediğini fark etti. Derken bir anda sekiz-on güvercinlik bir grup, karganın arkasında konuşlandı. Böylece kuru ekmeğin izleyicisi sayısı epeyce artmış oldu. Karga, arkasına dönüp gelenlere bakmaya yeltendi. Fakat ne mümkündü? Daha dönüşünün yarısını tamamlamadan güvercinlerin çoğu havalanıp birkaç metre geriye kondular. Havalanmayanlar ise yaya olarak uzaklaşmayı tercih ettiler. Bu sefer…